En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
13 Ağustos 2008

YAŞAM TARZIMIZ NASIL OLUŞUYOR ?



 

TÜM YAZILAR İÇİN ALTTAKİ KUTUYA BAKINIZ

 

Gördüğümüz, duyduğumuz, yaşadığımız her şeyin beynimize kaydedildiği bir girdisi vardır, bir de çıktısı. Çıktısı yaşam tarzıdır !

• Beynimiz, yaşadığımız akvaryumdaki yaşam tarzını kopyalayıp temel işletim programına dönüştüren, sonra da bu programı tekrar hayata yansıtan mükemmel bir bilgisayardır.   

 

• İnsan beyninin bilgisayardan farkı, yaşadığımız her çeşit bilginin beyne girerken kendi yöneticisini birlikte oluşturmasıdır.  Yüksek bilinç ve farkındalık düzeyi bizim irademiz altında ise giren bilgileri süzgecimizden geçirir, bir nevi virüs kontrolü yaparak kaydederiz. Beynimize giren her çeşit bilgiyi ve bu bilginin oluşturduğu yöneticiyi kontrol altına alırız.

 

• Bilginin fikre, niyete, karara, programa ve yaşam tarzına dönüşmesi, bizim denetimimiz altında olmalıdır. Aksi halde beynimize akan bilginin oluşturduğu yeni yöneticinin yönetimi ele geçirme, derin iradeyi uyuşturma ve devre dışı bırakma riskiyle karşılaşırız.  Yani dış dünyanın sanal yönetmeni, sinsi bir darbeyle irademizi ele geçirmiş olur. Bilgi tufanı içinde gizlenen kirli bilgiler algımızı ele geçirir. Yönetimin küresel yaşam tarzına geçtiği ve özgürlüğün bittiği an, işte bu andır. Bundan sonra dış dünyanın milli irade ve bağımsızlığı çiğneyen dayatmaları hayatımızı esir alır. Sigara ve benzerlerinin zararlı olduğunu bile bile ‘elimde değil’ diye sızlanır dururuz. Özgürlük maskesi altında sağlık ve hayatımızı tüketen kötü alışkanlıklar, bizi bağımlı hale getirir.  

 

• Algımızı oluşturan bu yeni yönetici, güya bizim adımıza bizi yönetmeye başlar. Bu yöneticinin yaptığı işlere akılda kalıcı olsun diye; içimizdeki müdürün faaliyeti  (imf) diyebilirsiniz. Bu sadece bir sembol! Dışarıdan beynimize akan bilgilerin  oluşturduğu yeni yönetimin, bedenimizi ve ruhumuzu kontrol ettiği, bizi kullandığı ve özetle yönetimin bizde olmadığı anlamına gelen bir sembol. Acizliğimiz nedeniyle irademiz yerine geçen ve bize 'iradem yok' dedirten bir sembol. Sonuçta bu dış kaynaklı yönetimin gönüllü neferi oluruz. 

 

Alaaddin’in sihirli lambası

 

• Lambadan çıkan ve emrimize hazır bekleyen dev, içimizdeki müdürdür.  Yaşam tarzımızı bizim isteklerimize göre düzenler, bize yardımcı olur.  Hayatı kolaylaştırmak ve bizi dinlendirmek için sürekli çalışır. Kendimizi bir taşıt kullanırken hayal edelim. Ne yapıyoruz? Klasik müzik veya haberleri dinlerken, yanımızda oturan arkadaşımızla sohbet ediyor, arada bir çalan cep telefonuna cevap vermeye çalışıyoruz. Çevrede gördüğümüz manzaraları, insan ve taşıtları izliyor, bazen anormal tepkiler veriyoruz.   

 

• Bu sırada taşıtı kim kullanıyor dersiniz? Biz keyfimize bakar, başka şeylerle uğraşırken direksiyonu sağa sola kim çeviriyor, gaza veya frene kim basıyor? Hızlanan veya yavaşlayan, kırmızıda duran, yeşilde geçen kimdir? Tabii ki derin yönetimi idare eden içimizdeki müdürdür.   

 

• Eğer yanlış tutum ve alışkanlıkları üreten programlar kök hücre gibi derin yönetime sızmış ve yerleşmişse trafik canavarı olmamızı kimse engelleyemez. Kırmızı ışıkta geçer, aşırı hız yapar, her türlü kuralı ihlal eder, ‘trafik canavarı olmayın’ uyarılarına güler geçeriz. 

 

• Çok sıkı yaptırımların uygulandığı başka bir ülkede ise birden değişir ve her kurala en ince ayrıntısına kadar uyarız. Bu keskin değişimin sırrı nedir? Burada derin yönetime verilen talimatlar aniden değişmektedir.

 

 Kirlenmiş akvaryumun suyu yaşam tarzımız

 

 • Reklâmlarda, dizilerde gördüğümüz şeyleri canımız çekiyor, onlara büyük bir arzuyla bağımlı oluyoruz. Her dakika yapılan gizli ve açık reklâm bombardımanı ile sağlığa zararlı yeme içme ve tüketim alışkanlığı gizlice yaşam tarzına dönüşüyor. İnsanı ve dünyayı tüketen bu yeni dinin putları markalar, müridleri ise markalar etrafında tavaf eden tüketim hacıları. İnternetten, görsel ve yazılıya kadar her çeşit medya, her yöntemi kullanarak toplumu tüketim canavarı olmaya zorluyor. Bu tüketim hacıları ise kendini sürekli besleyecek bakıcıları başında görmek istiyor. Bu kısır döngüyü kırmadan lüks, israf ve tüketimi azaltan, müridleri terleten hiçbir bakıcının şansı yok!

 

 • Un, yağ, şeker karışımı janjanlı şeyler için ödediğimiz para en az 10 milyar dolardır. Alkol ve sigaraya ödediğimiz miktar 20 milyar doları geçiyor. Bunun yüzde 10’unu reklâmlarla beyinlerin tekrar tekrar yıkanması ve bağımlılığın pekiştirilmesi için veriyoruz.

 

 • Bağımlı olacağımız ürün (örneğin dondurma) güzel bir kadın görüntüsüyle birlikte sunularak sanal bir aldatma yapılıyor. Sohbet ederken, TV seyrederken, gezerken, çalışırken sürekli bir şeyler yiyip içen insanları göz önüne getirin. Çorbanın tadına bakmadan tuz serpen, vahşet dolu bir sahneyi izlerken hırsla pizzayı ısıran, canı sıkıldığında sigarasından derin bir nefes çeken insan ne yaptığının farkında mı acaba? Kendisi başka bir şeyle meşgulken bütün bunları kim yaptırıyor dersiniz?

 

 • Reklâmlarla beyne kaydedilen gizli programlar gereği, satılan şeyleri bilinçsizce ye-iç şişmanla, sonra aşağıda belirtildiği şekilde zayıfla. İster liposakşınla yağlarını aldır, ister ameliyatla mideni küçült. Geçtiğimiz yıl ABD’de zayıflamak için 120 bin kişi mide küçültme ameliyatı geçirdi. Sağlığa zararlı gıda ve reklamlar nedeniyle artık şişman çocuklar bile ameliyat için sırada bekliyor. Çocuklarımızı koruyamıyoruz. Sömürge ülkelerde bile yasaklanan sağlığa zararlı maddeleri bizde yasaklamak mümkün değil. Hastalık üreten yaşam tarzının sebeplerini önlemek yasak, sonuçlarla ömür tüketmek serbest. Sağlık ve hayatımızı öğüten değirmenin dönmesi gerekiyor. Küresel kavalcılar böyle istiyor.

 

 • İster 2 milyara koşu bandı al, ister 5 bin dolara tenis kulübüne, ister bin dolara spor kulübüne üye ol. Paran varsa dert etme, her şey kolay! İster akupunktur, ister ayrıntılı binbir diyet. Günde 50 gram beyaz peynir, ince bir dilim kepek ekmeği... Bunun, ‘Yüzde 6.5 faiz dışı fazla vereceksin!’ dayatmasından farkı ne?

 

 • Bizim kendi irademizle yapamadığımız her konu hakkındaki yetki, yaşamak adına ve güya kısa bir süre, bize yaptırması için bir başkasına devredilir. Fakat bu kısa süreler hiçbir zaman bitmez ve bir de bakmışız ki yaşam tarzımız olmuş. Böylece özgürlük ve bağımsızlığımız kendi gönlümüzle, kendi elimizle başkalarına devredilmiş olur.

 

 • Sonuçta bu yeni dünya düzeninde yaşam tarzımızı istediğimiz şekilde değiştirmemiz, beynimize kaydedilen girdileri kontrol edemediğimiz takdirde mümkün değildir. Ancak bu programı yapanların arzu ettiği şekilde değiştirme şansımız olabilir, ama bedavaya değil. Her şey parayla!

 

 • Küresel sistem parası olmayanı sevmez. Sigara, alkol ve fast-food kurbanlarının sosyal güvenlik sistemi dışına itilmesini tedavi paraları yoksa sadece seyreder. Yani paran yoksa öl!

 

 • İngiliz Ulusal Sağlık Enstitüsü yetkilileri bile, halkın infialine rağmen şişmanların, sigara tiryakilerinin ve alkoliklerin hastanelerde tedavi edilmemesini önerdi. İngiliz  doktorlar ise, bu uygulamanın etik açıdan doğru olmadığını belirterek öneriye tepki gösterdi.

.

Nasıl bağımlı oluyoruz?

Yöntem basit:

Beklenti oluştur,

Beklentiyi yönet!  

 

 • Birbirinden güzel reklamlarla oluşturulan beklentiler, bilinçaltı kurgularla yönetilir. Buna ‘beklenti yönetimi’ diyoruz.

 

 • Bu karmaşık zihinsel oyunlar sonucu sigarayı bırakamaz, hamburgeri iştahla yer, kolayı zevkle içeriz. Koltukta pineklerken, uzaktan kumanda ve cep telefonu elimizden düşmüyor. Koltuk, asansör, araba ‘Bermuda şeytan üçgeni’ gibi hayatımızı esir alırken, özgürlük ve bağımsızlığımız kayboluyor. Artık uzaktan kumandanın gerçek yönetmeni reklam dünyası. Biz ise konu mankeni. İletişim araçları ile beyinler yeniden formatlanıyor. Tüketim dininin misyonerleri, tüketim cennetine götürmek için her saniye çırpınıyor. Alışveriş krizine giren tüketim müridleri, sağlık ve hayatını tükettiğinin farkında değil. Sonra da ‘elimde değil sigarayı bırakamıyorum, kilo veremiyorum’ diye sızlanıp duruyor.  

 

 Sistem nasıl işliyor?  

 • Çizgi filmde gördüğümüz gibi, taşa takılıp ayağını kıranların imdadına koltuk değneği, sargı bezi, platin, çiçek satanlar sırayla koşacak, ama kimse bu taşı kaldırmayacaktır.  

 

 • Melen’den Çorlu’ya kadar içtiğimiz suya zehir ve kanalizasyon akıtan anlayış, hasta ederken de, tedavi ederken de her türlü kolaylığı sağlıyor. Hasta olmaktan korkmayın! Mahalle aralarına kadar yayılan sağlık kuruluşları hizmetinizde. Yetmezse ithal ederiz.

 

 • Küresel sağlık anlayışı, sağlıksız yaşam tarzıyla hasta ederken de sağlıklı olma ayrıcalığını sunarken de çok geniş bir sektör yaratıyor. Trilyonlarca dolarlık bu sektör, insanların hayır dualarını almayı da ihmal etmiyor. Zaten bu sektörün diğerlerinden ayrılan kutsanmış özelliği bu!

 

 • Sivrisinek üreten bataklığı kurutmak, hastalık üreten sağlıksız yaşam tarzını düzeltmek yerine kuyruktaki hastalara cibinlik, şaplak, tablet ve sprey satılacak.

 

 • Ne kârlı iş değil mi?  Sistem bu!  Sağlık ve hayatımızı öğüten değirmenin dönmesi için hasta olmanız gerekiyor. Hasta olacak ve tedavi olacaksınız. Bu kadar basit.

 

 • Hasta olurken de tedavi olurken de yaşadığımız akvaryum  hizmetimizde, her türlü yardımı sunuyor.

 

 • Bilinen slogan şu: hasta olmaktan korkma, geç kalmaktan korkma!  

 

 • Peki hastalık üreten sebepler ne olacak?

 

 Kaynaklar :  

  www.kemalyesilcimen.com  

Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap, 2006

TÜM YAZILAR İÇİN ALTTAKİ KUTUYA BAKINIZ

 

 



Bu yazı 2,103 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    4,048 µs