En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
12 Ocak 2020

İLAÇ VE AŞIDA MİLLİ DEVRİM BAŞLIYOR



 BU YAZI 2018 YILINDA YAYINLANDI

https://www.kemalyesilcimen.com/?artikel,449/

MİLGEM, MİLLİ DENİZALTI, MİLLİ FÜZELER, İNSANSIZ HAVA UÇAĞI İHA VE SİHALAR, ATAK HELİKOPTERİ, HÜRKUŞ, GÖKTÜRK UYDUSU, ALTAY TANKI, MİLLİ SİLAHLAR, LAZER GÜDÜMLÜ BOMBALAR, ELEKTRİKLİ YERLİ OTO...

ŞİMDİ DE MİLLİ AŞI, MİLLİ İLAÇ.

Türkiyeyi  70 yıldır sömüren oligarşik yapılar ; Fetö, çetö, gladyo, üçgen yuvarlak ve yamuk yapılar temizlendikçe Türkiye kendine geliyor, milli ve yerli refleksler gösteriyor. Milli ve yerli çözümlerle kötü kaderimiz değişecek, değişiyor. Artık bilim insanlarımızı suikastlerle yok edemeyecekler. 70 yıldır bizi sömürge pazarı yapan mekanizmayı çözdükçe, emme basma tulumbayla kaynaklarımızı dışarı pompalayan sömürü sistemini idrak ediyoruz :

Çağımızda modern sömürgecilik, bilim ve teknolojik gelişimi önleyerek yapılır. Akademinin sanayi ile bağını keser, akademiyi de patentden uzak kopya araştırmalara sevk ederseniz, teknolojik gelişimi kolayca önlersiniz. Ar-ge, patent ve markalaşma yolu kapanırsa teknolojik kısırlık kader olur. Zengin olmanın yolu, Ar-ge, patent ve markalaşmadır.  Araştırma geliştirmenin amacı patent almaktır. 2006 yılında Güney Kore'de her 1 milyon dolarlık Ar-Ge harcamasından 4,60 adet patent elde edilirken, bu rakam Türkiye'de 0,14 adet. Bizden 33 kat fazla, yani biz bu işi bilmiyoruz. Çünkü teknolojik üretim yolu akademik tasarım yapılırken bilinçli olarak kapatılmış. Üniversite özerkliği bahanesiyle teknolojik kısırlık sorgulanamaz hale getirilmiş. Ülkenin bilim ve teknolojik yazılımı arge, keşif, inovasyon ve patent odaklı değil, tüketim odaklı. Sömürü dünyası akademiyi böyle programlamış. Akademi, bilim teknoloji yerine darbelerde rol almış. Darbeler ise ülkeyi dışa bağımlı hale getirmek için sistemi bilim ve teknolojide mandacılık üzerine kurmuş. Modern sömürüde akademiye verilen rol, yabancı ilaç ve teknolojinin aracısı olmak. Başkasının keşfettiği teknolojiyle caka satmak, reklam ve pazarlamasını yapmak, kongrelerde fink atmak rol model olmuş. Argeye harcadığımız paranın karşılığını bu yüzden alamıyoruz. Zihni sinir projeler para etmiyor. 1 milyon nüfus başına patent üretimi Güney Kore'de yılda 2 bin 189 adet, Türkiye'de yılda 7 patent(16). IBM firması 2017 yılında tek başına 9 bin patent aldı dersek ülkemizin bilim ve teknolojideki yeri kolayca anlaşılır. Son yıllarda arge ve patent sayısı üniversite - sanayi işbirliği sonucu hızla arttı. Yeni teşvik ve düzenlemeler sonucu 2017’de 855 patent aldık. Özellikle milli savunma alanında bir devrim yarattık. Milli ihtiyaçlar teknolojik gelişimi zorunlu kılıyor. Demek ki bizi kurtaracak olan ; özellikle akademik düzeyde milli anlayış, milli ve yerli yazılım. Akademi beyindir.

TEMEL SORUN : BİLİMSEL MANDACILIK

 

Gerçek nedeni söyleyelim : Bilim ve teknoloji üretimini hedeflemesi gereken sanayi, üniversite ve eğitim kurumları, Fulbright eğitim anlaşmasıyla ARGE, tasarım, patent ve üretimi engelleyecek şekilde hadım edildi. 70 yıl öncesinden Üniversite - sanayi bağı engellendi. Akademiyi bilimsel papağanlığa dönüştürecek şekilde format atıldı. Bilim Çin’de bile olsa… emrine rağmen, milleti öbür dünya ile uyutan din adamları devşirildi, teste dayalı ezberci eğitimle beyinler kilitlendi. Soruları çalan Fetö, modern sömürüye aracılık eden bürokrasi ve akademi devşirdi. Fetö ; küresel çıkarlara çalışan ihanet örgütünün kod adıdır. İslam aleminde oynanan akıl oyunu işte bu. İslam ülkeleri bu nedenle geri kalıyor. Milli irade yerli oto isterken, küresel şebekenin adamları hemen karşı çıkıyor. Bilim dünyamız, keşfederek değil başkasının ürettiği ayfonla caka satarak rol model oluyor. Apple trilyon dolara koşarken, bizim en büyük 500 şirketimiz bir Apple etmiyor.

Neden dört asırdır patinaj yapıyoruz? Neden 70 yıldır pazar olduk? Kendimize ait bir aşı - bir ilaç bile yok. 2 yıl önce bırakın penisilin üretmeyi ithal bile edemedik. ABD'de 1849'da yani 2 asır önce 600'ün üzerinde patentli ilaç vardı. Milyon tane palavra yayın yapsan ne olacak? Başkalarının yaptığı araştırmaların kötü tekrarı maaşını artırsa da derde derman olmuyor. Herkes yayın yaptık diye hava atarken, ülkemiz cep telefonu çöplüğü oldu. Papyonlu, sakallı, bilim adamı pozunda bir sürü zat, başkalarının keşfettiklerinin reklamını yapar, yabancıların ekmeğine yağ sürerken, bize de hacıağa gibi izlemek düşüyor. Patent ve projeye dönük olmayan palavra yayınlarla, başkasının keşfettiği akıllı robotlarla, halkı keriz yerine koyan reklamlarla kıt kaynakları çarçur etmekten ne zaman vazgeçeceğiz?

1985 yılında 2703 adet yerli patent başvurusu yapılan Güney Kore'de, 1991 yılında 13253 patent başvurusu yapılmış, sonra 1 yılda bu sayı 2'ye katlanmış, 1 yıl sonra ise bu sayı tekrar ikiye katlanmış ve nihayet 2008 yılında sadece yerli patentlerin sayısı 127.114 adete ulaşmıştır. Güney Kore'de 1947-2006 yılları arasında toplamda 1.111.818 adet yerli patent başvurusu yapılmıştır. ABD ise 1.000.000. patente 1911 yılında ulaşmıştır. İkinci dünya savaşı sonrası, taş üstünde taş kalmayan Almanya ve Japonya çadırlarda idare edip kıt kaynaklarını bilim ve teknolojiye yatırmaları sonucu dünya devi oldu. Halbuki biz savaşa katılmadık. Perişan olan biz değildik. Nasıl oldu da kısa sürede davulla zurnayla Almanya’ya işçi gönderir hale geldik? Kore bile 3 markayla trilyon dolarları kazanırken paraları taşa toprağa gömdük, pazar olduk. 

Adamlar, bizi otla çöple, alternatif masallarla meşgul ederken, milyarlarca dolarlık ilaç ve teknolojiyi bize satarak köşe oluyorlar. Yıllardır insanımızın korkulu rüyası olan Kanamalı Kırım Kongo hastalığının aşısını bile üretemedik ama lafa gelince herkes araştırma yapıyor. Bu virüsleri yayan vahşi batı aşısını yapacak ve sonra da bize himmet edecek(!) Bilim dünyamızın beklentisi bu. Bilim ve teknolojik ilerleme idrak sınırlarımız ötesinde. Beklenen Marmara depreminden bizi koruyacak araştırmaları, soykırım yasası çıkaran Fransız araştırma gemileri yapmadı mı? Batı dünyası yapar, biz seyrederiz. Bilimsel mandacılık işte bu! Bu kadar okumuş, yazmış, yetişmiş adama, bu kadar üniversiteye rağmen neden bu haldeyiz? Altyapısı bile olmayan üniversitelerde zaman ve para gücünü tüketmek, kopya ve palavra araştırmalarla bilim yapıyor görünmek bir işe yaramıyor. Bizim araştırmalar para kazanmıyor, kıt kaynakları tüketiyor.

Bu sistemden beslenenleri hizaya getirmeden, bunlara milli nitelik kazandırmadan, bilim ve teknoloji alanında atılım için eğitim, üniversite ve sanayi arasındaki bağlantıyı kurmadan, iç ve dış sömürüyü engellemek mümkün değil. Bu bağı kuramıyoruz çünkü küresel kucakta al-sattan beslenenler buna izin vermiyor. Tüm sistem bunların kontrolünde. Bilim ve teknoloji üretirsek, trilyon dolarlık soygun sona erer. İlaç, aşı, enerji, taşıt, uçak, telefon… kime satacaklar? Bilim ve teknolojide lider olursak sömürü düzeni çöker.

NEDEN DIŞA BAĞIMLIYIZ? 

Bilim ve teknolojide bir asırda geldiğimiz yer ; dışa bağımlılık. MR veya anjiyografi cihazının bir vidasında bile yabancıya muhtacız. Sebep, üniversite - sanayi bağının kopuk olması. Modern sömürü akıl oyunudur : Akademiyi kongrelerde yabancı çıkarların reklam ve pazarlamacısı yapar ve bunu da bilim diye yutturursanız, ilaçtan aşıya ve teknolojiye kadar ülkeyi kolayca sömürge pazarı yaparsınız. Bilim ve teknolojide mandacılık bu yolla yerleşiyor. Bu yüzden ileri teknolojide, ilaç ve aşıda dışarıya muhtacız, cari açık veriyoruz, borçlu ülkeyiz. Bu yüzden orta gelir tuzağını aşamıyoruz. İncir üzüm satarak gelişmiş ülke olamayacağımıza göre, bilim ve teknoloji alanındaki gerilik ve bağımlılıktan sıradan insanı sorumlu tutamayız. Ülkeler için beyin akademidir. Geleceğimizi akademik kurumların kalitesi belirler. Akademiye yön veren, ülkelerin kaderini belirler. Parlak beyinlerin transfer edildiği piyasa, bilimsel kongrelerdir. Bilim ve teknolojinin bu ışıltılı dünyası herkesi cezbeder ve büyüler.  Kongrelere yön veren, bilim dünyasına ve trilyon dolarlık piyasaya yön verir. Bilimsel kongrelerde yabancı çıkarların reklam ve pazarlamasını yapan parlak beyinler yüzünden modern sömürge pazarı olduk. Yönetimler bu akıl oyununu bir türlü idrak edemedi. Son 30 yılda trilyonlarca $ ödediğimiz ilaç ve teknolojinin yan etkisi sadece sağlık ve hayatımızı çökertmiyor. Milli ekonomi ve bağımsızlığımız da tehlikede. Bu tehlikeyi yeni farkettik, çünkü milleti ve devleti uyarması gereken akademi başka işlerle uğraştığı için ülkeye yol göstermedi. Hastane kapılarına araştırma hastanesi yazmakla, ilaç ve teknoloji ithalimiz azalmıyor, aksine artıyor. Başkasının keşfettiği pahalı teknolojiyi araştırma ve bilimsellik diye yutturmak, ithalatı artırıyor. Her hastanenin ayrı ihale yapması, zaman ve para kaybına yol açıyor. İlaç ve teknolojideki gelişmeleri, fiyat takibini ve ihaleleri tek elden yapan bir sistemi kuramazsak, hem teknoloji çöplüğü olacağız hem de kazıklanmaya devam edeceğiz.

SÖMÜRÜNÜN NEDENİ BİLİMSEL MANDACILIK

Bilim dünyamız ve üniversiteler, asırlardır bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve ülkeyi pazar haline getiren küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmış bulunuyor. Harem ağası yapmanın yolu, önce bilim ve teknoloji üreten yolu budamak, sonra da teknolojik üretime ve kazanca dönüşmeyen sözde bilimsel çalışmalarla kıt kaynakları tüketmek : Bilimde kendi kendini tatmin. Yapılan anlamsız araştırmalar kendini tatminden başka bir işe yaramıyor. Yozlaşmış akademi, bu acı gerçeği neden gizliyor : Teknoloji geliştirir satarsan paran olur. İthal malların reklamcısı olursan borcun olur.

Teknoloji üretemeyen, yaşamsal sorunları çözemeyen akademi ne işe yarıyor? Başkalarının ekmeğine yağ süren araştırmaların bize ne faydası var? Sadece makale yayınlamakla, atıf almakla sorunlar çözülmüyor. Nerede kendi sorunlarımızı çözen araştırmalar? Nerede kendimizin ürettiği ilaç, aşı ve teknolojiler? Nerede projeler? Nerede patentler?Dünyadaki donanım, yazılım, bilgi teknolojileri ve telekomünikasyon pazarı yılda dört trilyon $. Dünya bu dört trilyon doları paylaşırken, keşif, patent ve teknoloji üretme yerine laf üretenler yüzünden cep telefonu ve GSM hatlarına 250 milyar $ harcadık. 

Bilim, teknoloji, tasarım, üretim ve para, Da Vinci'nin şifresidir. Bu şifreyi kesintisiz çözen ülkeler zengin ve gelişmiş oluyor. Da Vinci şifresini çözmek bu nedenle önemli. Bu şifreyi çözemediğimiz için kendini bilim adamı zanneden yüzbinlerce insanımız yıllardır havanda su dövüyor, herkes bilim yapacak diye kıt kaynakları kuruş para getirmeyen sözde araştırmalara gömüyor. Arabın gülyağı misali, her yerine sürüyor, çarçur ediyor. Trilyon dolarları cebe indiren batı dünyası da bizim bu ahmaklığımızı, bu zavallı halimizi zevkle izliyor. Son 10 yılda ARGEye verilen milyarlarca doların çoğu FETÖ tarafından devleti ele geçirmek için kullanılmış, yeni idrak ediyoruz.

İlaçtan örnek verelim : Kendimize ait tek molekül, tek patent yok. Türkiye 2017 yılında ilaca 24.4 milyar harcadı. 2018 bütçesinde ilaç için 28.5 milyar TL ayrıldı. 10-100 bin TL arasındaki fiyatlarla satılan yeni nesil ilaç pazarının büyümesiyle 2023’te sadece yurt dışından ithal edilen ilaçlara ödenecek meblağın 20 ila 30 milyar TL arasında olacağı öngörülüyor. Sadece ilaçtan kaynaklı dış ticaret kaybının 45-60 milyar lira arasına ulaşma ihtimali tablonun vahametini gösteriyor(2). 

Hastalık odaklı tıp eğitimi yüzünden hasta sayısı artıyor. Elinde çekiç olan çakacak çiviyi buluyor. Sonuçta ithal ilaç ve teknolojiye her yıl milyarlarca $ ödüyoruz. Resmen sağlık savaşı yaşıyoruz. Önlenebilir hastalıklarda dünya ve olimpiyat şampiyonuyuz dersek tehlike daha iyi anlaşılır. Gerekenler yapılmazsa hastalıklar yıkıma yol açabilir. Eğer hasta sayısı şimdiye kadar olduğu gibi çığ gibi artmaya devam ederse milli felaketimiz olur. Çünkü giderek artan hastalık harcamaları ve hasta toplum, ekonomiyi zayıflatır ve çökertir. Diyabet, kanser, kalp damar hastalıkları harcamaları giderek artıyor. Sadece diyabet bile hastalık harcamalarının dörtte birini yutuyor. Bu yükün altından kalkamayız(8 -23). Ayrıca hasta bir toplum, düşünemez, sorunlarını çözemez, kendini savunamaz ve üretemez. Sadece hastalıklar içinde debelenir, kuyruğu peşinde koşan kedi gibi hastanelerde ömür tüketir. Yarın artan hastalıklar yüzünden askere alacak insan bulamazsak ne olacak? Milli güvenliğimiz sağlık ve hayatımıza bağlıdır unutmayın. 

YENİ DÖNEM  : 4. SANAYİ DEVRİMİ

3 - 5 liralık eşdeğer ilaçlar yerine onbinlerce dolarlık akıllı ilaçlar ve milyonlarca dolarlık akıllı teknolojiler çağına giriyoruz. 3 - 5 liralık ilaçların yıllık faturası bile 25 milyar lirayı geçerken, astronomik pahalı ilaç ve teknoloji faturası altından nasıl kalkacağız? Küresel şirketlerin içimizdeki ecnebilerle birlikte yaptığı hesaba göre 2023 yılında Türkiye sağlık sektörü büyüklüğü 170 milyar $ olacak(18). Bu ne demek? Milli ilaç ve teknoloji devrimini yapmazsak yani bunları biz üretmezsek, varımızı yoğumuzu harcasak, yemesek içmesek bu parayı ödeyemeyiz. Türkiye sadece coğrafi olarak değil, ekonomi, hastalık savaşı ve sağlık harcamaları yönünden de kuşatılıyor. Sağlık ve hayatımız için yaşamsal öneme sahip olan ilaç ve teknolojiyi ya vermezlerse? Hiç düşündünüz mü ne yaparız? Füze kalkanı veya basit bir tabancayı bile vermeyen ve soykırım yalanıyla bizi suçlayan ülkeler, bize acır mı? Öte yandan piyasadaki yabancı ilaç sayısı 2 bin 529 olmasına rağmen cirosu 17 Milyar TL'yi geçiyor. 1.674 yerli üretim ilaç ise yaklaşık 5 milyar TL ciroya sahip(2). Yani ithal ilaç yerli üretimi dövüyor. Zaten yerli denilen üretimin hammaddesi de ithal ve yabancı patentli.

Aklımızı kullanırsak, dünyada ve Türkiyede büyüyen sağlık sektörü, Türkiye için bir şans ve fırsat da olabilir. Nasıl mı? İzah edelim : Türkiye sağlıkta yaptığı devrimle komşu ülkeler için sağlık turizminde lider olabilir. Bu devasa sektörün son 30 yılda trilyonlarca $ tutan ilaç, aşı, tıbbi cihaz ve malzemelerini biz üretmeye ve satmaya başlarsak, bu devrim ülkemiz için milli ve yerli kurtuluş çaresi olur. Tabii hastalıkları da önlemek şartıyla. Çünkü hasta toplumlar ekonomisini, sağlık ve hayatını tüketir, sömürge olur. Hastalıkların önlenmesi, pahalı ve zor olan tedavilere göre çok daha kolay, ucuz ve mantıklı olduğuna göre hasta olup tedavi olmanın mantığı yoktur. Koyunların bile tehlike anında üstüne takılı çipten çobanına mesaj gönderip önlem aldığı bir dünyada, bu önlemi biz de alabiliriz. İnancımızın ve milli iradenin hedefi : bedensel, ruhsal, sosyal ve zihinsel yönden sağlıklı toplumdur. 

BU HEDEFE NASIL ULAŞACAĞIZ? 

Biyoteknoloji ve mRNA Üniversitesi ve Araştırma merkezi acilen kurulmalı

Yıllardır anlatıyoruz ama başaramadık. Bütçe açıkları ve cari açığın temel nedeni ilaç, aşı ve teknoloji harcamaları. Buna hiçbir hazine dayanamaz. Bu harcamalar postmodern tıbbın çok pahalı faturası nedeniyle giderek artıyor ve artacak. Buna hazırlıklı değiliz. Sağlık harcamaları 9 yılda 8 kat arttı ama yine de yetmiyor. Ekranlarda ağlayan bebekler, hastalar ve anneler giderek artıyor. Sadece bir hasta için SMA ilacı fiyatı 2.4 milyon $ dersek konu daha iyi anlaşılır. SGK kanser, diyabet  kalp, böbrek... ilaçları için sürekli açık veriyor. Bilim teknolojideki vesayet zihinleri küresel çıkarlara kilitlediği için bu deli gömleğinden çıkamıyoruz, çıkmamız mümkün değil. Beyin gücümüz mandacılık nedeniyle milli çözümler üretemiyor. Önümüzdeki yıllarda mRNA CRISPR teknolojisiyle yeni tedaviler gelecek. Bazı tedaviler geldi zaten. Mesela  SMA tedavisi. Ama fiyatı 2.4 milyon $. Sadece aşıya 5 milyar dolar ödedik. Bu tedaviyi almak isteyenler neyini verecek? Her şeyin tedavisi bulunuyor diye kimse boşuna sevinmesin. Vatandaş yılda 40 milyar TL tutan çok ucuz ilaçların katkı payını bile ödemekte zorlanıyor. Sağlık bütçeleri sürekli açık veren ülkeler milyon dolarlık mRNA ilaçlarının parasını nasıl ödeyecek? Küresel sistem Kızılaya çalışmıyor. Tek çare, kaynakları tek yerde toplayan Biyoteknoloji ve mRNA Üniversitesi ve Araştırma merkezini kurmaktan geçiyor. Acilen. Yoksa ağlayan hastalar, bebekler, anneler kaderimiz olacak. Kaynak yok diyenlere, her yıl 110.000 kişiyi öldüren milyonlarca kişiyi de hastalıktan süründüren sigara, alkol ve zararlarına her yıl 25 milyar harcadığımızı hatırlatalım.

Önce ilaç, aşı, yüksek teknolojinin Türkiyede üretiminin yolunu açan Milli kongreler başlamalı. Ama önce akademi, bilim dernekleri, tabib odaları yabancı boyunduruğundan kurtarılmalı. Bilim ve teknolojide milli seferberlik yolu budur. Sağlıklı, gelişmiş ve bağımsız toplumun yolunu açan milli kongrelerin başlaması, güney sınırımızın garantiye alınması kadar önemlidir. Savaşta ilaç, aşı, teknolojik cihaz vermezlerse ne yapacağız?

Türkiye'de son bir yıldır sıkça duyulan "ilaç bulamıyoruz" feryatlarının arkasında da yüzde 90 oranında piyasayı kuşatan global firmalar var. Yerli firmaları satın alan global firmalar onların ürettikleri ve pahalı olmayan ilaçları bir süre sonra ‘para kazandırmıyor’ diye piyasadan çekiyor, kendi ürünlerini de zam için saklıyor. Vatandaşın ihtiyacı olan ilaca sadece ticari meta olarak bakan global sermaye, bu ilaçların yanı sıra kendi ürettikleri ürünleri de SGK yeterli ödemeyi vermezse piyasaya sunmuyor(4).

İthal ilaç kuşatmasının Türkiye’ye verdiği hasarın ilk iki belirtisi cari açığın artması ve yüzlerce ilacın piyasada bulunamaması. ilaçların bulunmamasının ise basit bir sebebi var: Global ilaç firmalarının rakip istemedikleri için yerli ilaç firmalarını satın alarak bu firmaların ürettikleri ve vatandaşın kan sulandırıcı, pomad, ağrı kesici ya da tansiyon dengeleyici gibi hayati gereksinime haiz pahalı olmayan ilaçları ‘para kazandırmıyor’ gerekçesiyle piyasadan çekmesi. Yabancı firmalar ithal ettikleri ilaçlar için de zam verilmesini beklerken ve baskı amaçlı piyasaya ilaç vermiyor. Eczacılar vatandaşla karşı karşıya gelmekten yorulduklarını, sorumluluğun ilaç firmalarında olduğunu söylüyor(4).

BAĞIMLILIKTAN NASIL KURTULURUZ?

İlaç ve pahalı teknoloji ithalatı, ülkemizi hem bağımlı yapıyor hem de ekonomik krizi tetikliyor. İncir üzüm satarak kazandığımız  milyarlarca doları daha ne zamana kadar başkasının keşfettiği ithal ürünlere ödemeye devam edeceğiz? 30 yıldır trilyonlarca dolarlık bir serveti, ithal ettiğimiz ilaç, aşı, cihaz ve teknolojiye ödedik ve hala ödüyoruz. Sadece bu yıl sağlık harcaması 120 milyar, ilaç harcaması ise 24 milyar oldu. Üstelik bunlar devletin kayıtlı harcamaları. Halkın kayıtdışı harcamaları hariç. Hastalıklara ayrılan bütçenin aslan payı bu yolla dışarıya gittiği için Arge ve teknolojik yatırımlara para kakmıyor. Tek çözüm sağlıkta milli ve yerli çözümler. Yani ilaç, aşı ve teknolojiyi Türkiyede üretmek ve 2 milyarlık Türk - İslam alemine pazarlamak. Ama bunu organize etmek için öncelikle ve acilen milli kongreler yapmak gerekiyor.

MİLLİ YAZILIM ŞART

Peki kim yapacak? Üniversiteleri yani bilim dünyamızı kim harekete geçirecek? Kısırlaştırılmış bilim dünyamız, kongrelerde yerli ve milli üretim için kafa yormaya tenezzül etmiyor. Hastalıkları önlemeyi tartışan kongreler yerine harem ağası gibi gezmek hoşuna gidiyor. Bayi toplantısına dönen kongrelerde fink atan akademi, küresel çıkarlar için reklam ve pazarlama yapmayı bilim diye yutturmayı seviyor.  Batı hayranlığı bilimsel ve teknolojik mandacılığa dönüşmüş. Batı keşfedip üretecek, bizimkilerde reklam ve pazarlamasını yapacak. Çünkü biz yapamayız önyargısı genlerine işlemiş. Kolaycılık hayat tarzı olmuş. Bu acı gerçekleri duymazlıktan geliyor. Bir kısmı da ülkeyi yıkmak isteyenlere akıl veriyor, imza topluyor. 170 milyar dolar olacağı beklenen modern sömürü pazarına aracılık etmek dururken, nereden çıktı bu milli kongreler? 

Akademi ve sanayinin beynine milli yazılım gerekiyor. Yabancı çıkarlara bağımlı hale gelmiş akademiyi bu yazılıma ikna etmek gerekiyor. Bilim ve teknoloji alanında yapılması gerekli milli devrimin önündeki en büyük engel, yabancı çıkarların esiri olan anlayış.

Önce hasta eden, sonra da astronomik hastalık harcamalarıyla cari açığı artıran küresel oyunu bozmanın iki yolu var : Birincisi sağlıklı toplum yani kolay ve ucuz yoldan hastalıkları önlemek. İkinci yol ise ithal ilaç, aşı ve pahalı teknolojileri ülkemizde üretmek yani milli ve yerli üretim yani ülkemizi sömürge pazarı olmaktan kurtarmak. Ama önce bu pazarın bilimsel görünümlü yozlaşmış aracılarından kurtulması gerekiyor. Bu iki yol, bizi süpergüç yapacaktır. Türkiye sağlık turizmiyle ve milli üretimle 2 milyarlık Türk - İslam aleminin parlayan yıldızı olacaktır.

Öncelikle bizi hasta eden ve sömüren sistemin değişmesi gerekiyor. Türkiye karar arefesinde. Ya eski sömürü düzeni devam edecek ya da bu düzenden çıkar sağlayan oligarşik yapılar tasfiye edilerek milli ve yerli üretimin yolu açılacaktır. Askerin silahından hayati aşı ve ilaçlara kadar bizi yabancıya bağımlı yapan kötü kaderimiz değişecek, değişiyor.

MİLLİ SEFERBERLİK  MİLLİ KONGRELERLE BAŞLAR

Son 30 yıldır trilyonlarca $ ödediğimiz ilaç, cihaz ve teknolojiyi üretmenin yollarını arayan ulusal kongreler milli seferberlik demektir. Tıptan mühendisliğe tüm bilim dallarında yapılan kongrelerde, üniversite, sanayi, bilim teknoloji bakanlığı katılımını sağlayan oturumlar milli ve yerli çözümler üretecektir. Kongrelerin hiç değilse bir günü bu konuya ayrılmalıdır. Kongrelerin bilimsel programı, ülke çıkarlarına göre belirlenmeli. Ülkeyi ithal ilaç ve teknolojinin açık pazarı haline getiren kongreler, milli üretimin yollarını araştıran şekle dönüşmelidir. Milli kurtuluşun başka yolu yok. Artık bayi toplantısına dönen kongrelerde küresel çıkarların reklam ve pazarlaması yerine, ilaç, aşı ve tıbbi teknolojinin ülkemizde üretimi için toplantı ve paneller yapılmalıdır.

Sömürünün ve yoksulluğun nedeni ; yozlaşmış, kısırlaşmış, ithalci akademidir. Kendinizin üreteceği bilim, teknoloji, patent, proje, fikir olmazsa, mecburi istikamet ithalattır. Çözümler dışarıdan gelir. Bilimsel mandacılığın nedeni, ilaçtan aşıya başkasından medet uman kısırlaştırılmış ithalci akademidir. Bu sömürünün girdabına düşen ülkeler için karşı koyacak, savunacak hiçbir yol yoktur. Çünkü toplumun beyni olan bilim ve aydın dünyası artık sömürüden yana çalışır, onların taşaronluğunu yapar. Bundan teknoloji, tasarım, üretim ve bizi zengin edecek bilim çıkmaz. Yıllardır bilim yapıyoruz da ne oluyor? Adamlar, bizi otla çöple meşgul ederken milyarlarca dolarlık kalp, ortopedi, göz… cihazlarını, ilaçları ve yüksek teknolojiyi bize satarak köşe oluyor. Gelişmekte diye 70 yıldır uyutulan ülkeler ise pazar oluyor.  

Çağımızda telefondan bilgisayara, aşıdan enerjiye keşfeden ve üreten kazanıyor. Keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin özgür yaşama şansı yok. Milletler ancak bu şekilde ayakta kalabilir, yoksa ayaklar altında kalır. Milletler, ancak bilim ve teknoloji ürettiği kadar özgür ve bağımsız olabilir. Artık sokaklarda bağırarak özgür ve bağımsız olma dönemi bitti. Bağımlılığın dipsiz kuyusundan ancak bilim ve teknoloji ipiyle çıkabiliriz. Gerçek dünyada keşfettiğiniz kadar özgür, ürettiğiniz kadar bağımsızsınız. Bilim ve teknoloji üretemezseniz, yaşama hakkınızda yoktur, şansınızda. Filistin’den Afganistan’a İslam aleminin sefaleti ve zavallı durumunun asıl nedeni bu. Doğal kaynaklara sahip 57 islam ülkesi bilim ve teknolojide bir İtalya etmiyor. Modern sömürgecilik adı verilen bu sistemin amacı, cep telefonundan uçağa, ilaçtan aşıya ülkeleri acıtmadan sömürmektir.

Ülkelerin beyni sayılan akademik dünyayı ele geçirmenin amacı, modern sömürüdür. Bilim ve teknoloji bu açıdan ikiye ayrılır : cebimizi dolduran veya boşaltan. Aşıdan ilaca, akıllı telefondan kalp piline ihraç ettikleriniz cebinizi doldururken, ithal ettikleriniz cebinizi boşaltır. Akademik dünyanın, ithal edilen milyarlarca dolarlık yüksek teknolojiyle övünmesi, caka satması sizi aldatmasın. Bu sömürünün amacı, trilyonlarca dolarlık ilaç ve teknolojiyi pazarlamak. Daha yenilerde JAMA dergisinde yayınlanan bilimsel bir araştırma, satılması istenilen ilaçların yazılması için 3 dolarlık pizzanın yeterli olduğunu gösteriyor. 280 bin doktor üzerinde yapılan araştırmaya göre, pizza dilimi arttıkça yazılan ilaç miktarı da artıyor. Küresel pazarlama insanları ne hale dönüştürüyor, anlayın. Gavurun ekmeğini yiyen... atasözü demek ki doğruymuş. Size de bu 3 dolarlık adamların bilimsel masallarını dinlemek düşüyor. 

Modern sömürüye çalışan bilim mafyasıyla ve bilimsel mandacılıkla gidilecek yer, sömürge pazarı olmaktır. Yüzbinlerce molekülün pazarlandığı dünyada bunların keşfettiği bir tek ilaç var mı? Milyarlarca $ ödediğimiz ilaç, cihaz ve teknolojiyi üretmeye yönelik multi-disipliner bilim dallarının çözümler ürettiği ulusal kongreler neden yapılmıyor? Küresel sistemin kurduğu düzene uymak zorunda olan hekimleri suçlamıyoruz. Lafımız bu modern sömürü düzeninin turistik fedailerine. 

Tıptan mühendisliğe tüm bilim dallarında yapılan kongrelerde, üniversite, sanayi, bilim teknoloji bakanlığı katılımını sağlayan oturumlar ne zaman düzenlenecek? Küresel şirketler de tabii ki bu toplantılara katılacak ama birlikte üretim için. Herkes kazansın. Alnımızda enayi yazmıyor. Son 30 yılda trilyonlarca doları, bu yozlaşmış akademi yüzünden telef ettik. Sömürüden yoksulluğa başımıza gelen tüm felaketlerin nedeni, çözüm üretmek yerine sömürüye aracılık eden yozlaşmış akademidir. Modern sömürü bu yolla yapılıyor. Akademiyi küresel kontrol altına almak bunun için gerekli. Bilim dünyamız ve kongreler küresel boyunduruktan kurtulmadan bilim ve teknolojide ilerleme hayaldir. Milli kurtuluşun yolu, milli çıkarları temel alan milli yazılımdan geçer. Bizi modern esarete mahkum eden sistemin değişmesi bu yolla olacaktır.

YENİ TÜRKİYE İÇİN ÇÖZÜMLER (3)

İlaçta bağımlılığı kırmak için hammadde üretimi desteklenmeli. Dünya ilaç sektörünün hammade ihtiyacının yüzde 90’ı Hindistan ve Çin’den tedarik ediliyor. Global firmaların Hindistan’da açtığı hammadde üretim tesislerinin benzerinin kurulması için yerli firmalar desteklenmeli. Hammadde avantajına sahip olduğumuz ürünlerin ihraç merkezli yerli üretiminin teşviki özel olarak planlanmalı. Her biri 5 ila 25 kişiden oluşan ruhsat komisyonuna seçilen yaklaşık 150’nin üzerindeki bilim insanının ilaç firmalarıyla her türlü iletişimi yasaklanmalı ve denetlenmeli. Kongreler, dernekler, lobi kuruluşları üzerinden şirketlerle kurulan etik dışı iletişimin önüne geçilmeli.

Yerli ilaç sanayii patent koruması altında bulunan ve yüksek fiyatlara satılan ürünlerin karşısında var olabilmek için yerli, inovatif ve tedavi değeri yüksek ürünler geliştirmek zorundadır. İlaç sektörünün, bu tür ürünleri geliştirip kullanıma sunabilmesi yüksek kapasiteli AR-GE merkezlerinde üniversiteler işbirliğiyle sonuç odaklı bir şekilde yürütmesiyle mümkündür.

Türkiye’de olmazsa olmaz olarak adlandırılan yaklaşık 100 ilaç için acil eylem planı oluşturulmalı. Hangi ilacın stoklarda ne kadar olması gerektiği düzenleme altına alınmalı. Baskı amaçlı ilacı yoka sokan firmaya ruhsat ve patent yaptırımları uygulanmalı. Ruhsatlandırma süreçlerinde hangi ilaca niçin öncelik verildiği şeffaf hale getirilerek yerli özendirilmeli. İthal ettikleri ilacı Türkiye’de satmak için ruhsat başvurusu yapan ya da ithal ilacı Türkiye’de yabancı adına üretip satmak isteyenlerin lisans sözleşmeleri Sağlık bakanlığınca kontrol altında tutulmalı. Global firmaların lisans verirken yerli firmaları kısıtlayan şartlar kaldırılmalı.

KAYNAKLAR

1. https://www.yenisafak.com/hayat/milli-ilacta-dev-adim-2087304

2.  https://www.yenisafak.com/hayat/ilac-karnemiz-zayif-3152901 

3. https://www.yenisafak.com/hayat/yerellestirme-tuzagina-dikkat-3163628?utm_source=

4. https://www.yenisafak.com/hayat/bugun-para-icin-yok-diyorlar-ya-yarin-3152675

5. https://www.yenisafak.com/hayat/yerli-ilaci-kim-istemiyor-3152438

6. https://www.yenisafak.com/hayat/hedef-100-yerli-3153120

7. http://m.yeniakit.com.tr/haber/ilac-sektoru-abdli-ve-avrupali-firmalarin-eline-gecti-425879.html

8. https://www.medikalakademi.com.tr/turkiye-gecen-yil-cekilen-11-milyon-mr-ile-avrupa-ulkelerini-geride-birakti/

9. http://arsiv.sabah.com.tr/2005/07/24/gun101.html

10. http://m.milliyet.com.tr/harward-daki-turk-profesorden/gundem/detay/1879806/default.htm

11. https://www.ntv.com.tr/saglik/yilda-7-6-milyon-kisiyi-olduruyor,cv_bqflsi0wkb8gayksy8g

12. http://www.kemalyesilcimen.com/artikel.php?artikel_id=277

13. https://www.medikalakademi.com.tr/bir-yilda-2-milyar-kutu-ilac-ictik-10-milyon-mr-cektirdik-ve-5-milyon-kisi-ameliyat-oldu/

14. Sigara : milli felaket  http://www.kemalyesilcimen.com/artikel.php?artikel_id=448

15. http://m.milliyet.com.tr/kanada-da--58-milyar---lik-sigara-davasi-gundem-1551346/

16. http://www.hurriyet.com.tr/dunya-patent-siralamasinda-turkiyenin-yeri-5713839



Bu yazı 1,635 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,785 µs