En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
31 Temmuz 2016

YENİ YÖNTEM ÇÖZÜM OLUR MU?



Bilindiği gibi HIV virüsü vücudun bağışıklık hücreleri içine girerek kendi gibi milyonlarcasının üretimini sağlıyor. Bu yolla bağışıklık sistemini çökerterek sonunda vücudu işgal ediyor.  AİDS denen hastalığın oluşumu kısaca böyle. Fetönün bağışıklık sistemi sayılan kurumların içinde çoğalarak sonunda vücudu işgal etmesine benziyor.

Düşmanla mücadele eden bağışıklık sistemi yani Milli savunma örgütü, virüs veya kanser hücrelerini neden erkenden tanıyıp diğer ajan patojenler gibi imha edemiyor aksine göz yumarak sonunda onun kontrolüne giriyor? 

Bedenimizde yaşayan her hücrenin savunma sistemi tarafından kodlanan kimlik kartı vardır. Savunma ve istihbarat örgütü olan bağışıklık sistemi, daha hayatın ilk yıllarında vücutta yaşayan tüm hücreleri taşıdıkları kimlik kartından kolayca tanıma yeteneği kazanır. Bu yüzden sağlıklı bir bedende bağışıklık hücreleri, sürekli devriye gezerek bizi tehdit eden kanser ve benzeri düşman hücreleri tanır. Bunları tanımakla kalmaz, anında ve kolaylıkla yok edecek bilgi ve yeteneği kazanır. Ancak vücudu zayıf düşüren hallerde veya düşman hücrelerin sanki vücudun kendi hücresiymiş gibi sahte kimlik kartları kullanması halinde, savunma hücreleri düşmanı tanıyamaz, onları dost zanneder. Gelişip çoğalmaları için onlara ne isterlerse verir, tabii bunların ne mal olduğunu bilmeden... Düşman hücreler ise (mesela AİDS virüsü) bu hoşgörü ortamında savunma sistemi içinde (devletin en üst hassas kurumlarında) zamanla çoğalır ve savunma sistemini aldatarak tüm organ ve dokulara yayılarak vücudu yani devleti ele geçirir.

Kanser hücreleri de tıpkı Fetö gibi vücudun genetik yapısını taklit ettiği için, düşmanı her durumda tanıma yeteneğini kaybetmiş bağışıklık hücreleri kanseri kendine düşman olarak görmüyor. Bu nedenle kanser ve benzeri düşman yapılar, vücudun imkanlarını kullanarak hızla çoğalıyor ve sonunda vücudu işgal ediyor. Fetöye benzeyen HIV virüsü, vücudun düşmanı tanıma ve yok etme görevi olan hücrelerin bu özelliğini bozarak, kendinin çoğalmasını sağlıyor. Tıpkı Fetönün yaptığı gibi. Bizim DNAmız olan dini ve milli değerlerimize saklanarak bizden biri gibi davranması, yani bizim kimlik kartımızı kullanması Fetönün düşman olarak tanınmasını önlüyor. İnancımızda suizan yasak olduğu için Fetö münafığı toplumu böyle aldatıyor. Aldanmayan var mı? Toplumu inançlı biriymiş gibi aldattığı için kimse tepki veremiyor, aksine bizden zannederek bunların güçlenmesi için herkes her türlü yardım ve desteği veriyor. Sonunda kanser hücreleri veya AIDS her yere yayılıyor ve vücudu teslim alıyor. 

Kanserden viruslere kadar düşman kabul edilen unsurları tanıma ve yok etme görevi olan T lenfositlerin DNAmızı yani kimliğimizi taklit eden kanser hücrelerini tanıma güçlüğü nedeniyle kanseri tedavi edemiyoruz. Bağışıklık sistemi yani istihbarat örgütü ve benzeri yapılar, kanser hücrelerini bizden zannettiği için çoğalmalarına göz yumuyor, hatta enerjiden vitamine ne isterlerse veriyor.

Kanser tedavisinde şimdiye kadar kullanılan tedaviler ; cerrahi operasyon, kemoterapi ve radyoterapi, vücudun sağlam hücrelerini de öldürüyor yani kurunun yanında yaşda yanıyor. Bu tedavilerin yok edemediği kripto hücreler ise zamanla mutasyona uğrayarak, bu tedavilere dirençli hale geliyor, zaafa uğrayan vücudu işgal ederek sonunda öldürüyor. Bu yüzden kanseri tedavisi edemiyoruz. Düşmanın hedefi önce işgal, sonra da devlet ve milleti yok etmektir. Darbe ve yeni yönetim lafı bu hedefi gizlemek içindir. 

Kemoterapi ve radyoterapi sağlam yani  suçsuz hücrelere de zarar verir. Cerrahi tedavide ise kanserli dokuları çevresindeki sağlam dokularla birlikte çıkarıp atmak gerekir, yoksa kanser her yere yayılır. Tedavide kanserle irtibatlı ve iltisaklı sağlam dokuları yok etmenin mantığı bu. Suçlunun yanında suçsuzu da cezalandıran bu adaletsiz tedavinin nedeni, mümkün olduğu kadar çok kripto yapıları temizlemek ve kanserin kısa sürede tekrar çoğalarak vücudu ele geçirmesini önlemektir. Kanseri erken dönemde teşhis ve tedavi edemediğimiz için tedavinin bu çeşit yan etkilerine muhatap oluyoruz. Demek ki kötülük yayılırken buna sessiz kalanlar ilerde mutlaka cezasını çekecektir. Bu yüzden inancımız, kötülük daha ortaya çıkmadan kötülükle mücadeleyi emreder. Yani kötülük her yere iyice yayılsın, sonra bir çaresine bakarız anlayışı bizim inancımıza ters düşer.

Son yıllarda kanseri tanıma ve yok etme görevini yapamayan T hücrelerine, bu görevini hatırlayıp kısa sürede yeniden yapmasını sağlayan mRNA teknolojisi, az sayıda hastada uygulandı ve olağanüstü başarı sağladı. Kanser tedavisinde bu yöntem çığır açan bir devrimdir. Bu tedavinin esası şudur : zaafa düşen T hücrelerine, kanser hücresinin kimlik antijeni, mRNA teknolojisiyle yeniden tanıtılarak kanser hücreleri veya yok edilmesi istenen virüsün kimlik antijeni tanıma ve yok etme yeteneği yeniden kazandırılıır. Nasıl ki AIDSe yol açan HIV virüsü, T hücreleri içinde çoğalarak tanıma ve savunma görevini engelliyor ise, bu tip virüslere özel genetik bilgi ve görevler yüklenerek, bu görevi tekrar hatırlaması ve yapması yeniden sağlanıyor. Sonuçta bizi korumakla yükümlü olan savunma gücümüz, bu tedaviden sonra sağlıklı bir bedende yaptığı gibi, her çeşit düşmanı anında tanıyor ve kanser dahil tüm ajan patojenleri tamamen yok ediyor. Bu yöntemin başarılı olabilmesi için, öncelikle çok büyük kitleler haline gelen kanserli yapıların cerrahi olarak çıkarılması gerekir. Aksi takdirde kanserli kitlelerin içine, bu yeni yazılımlı saldırı hücrelerinin geçmesi mümkün olmaz.

Bu olay, Fetö virüsünün içine kanseri yok eden genetik yazılımın Truva atı gibi yüklenerek bizzat Fetönün, müridi olan bilumum kripto ajanlarının imhasına aracılık etmesidir. Bilgisayar aleminde Trojan virüsü de benzer şekilde aynı işi yapıyor. İsrail terör örgütlerine karşı bu yöntemi başarıyla kullandı. Ya bilimsel gelişmelerden yararlanır virüsleri temizleyerek hastayı kurtarırsınız, ya da hastayı kaybedersiniz. Sonucu belli olan klasik yöntemlerde ısrar etmenin anlamı yok.

Bu tedavinin esası, T hücrelerin mRNA yöntemini kullanarak kripto yapıları tanıma ve yok etme yeteneğinin yeniden iade edilmesidir. Bu olay, Fetönün Fetöyle aldatılması operasyonudur. Fetönün bozduğu sistemi düzeltmede bizzat Fetönün kullanılmasıdır. Hep Fetö aldatacak değil ya.

Özetle bu yöntem, Fetö virüsüne kanseri yok eden genetik yazılımın Truva atı gibi yüklenmesi ile müridi olan fetö hücrelerini milli hedeflere uygun olarak kullanılması veya gerektiğinde itiraf ve gammazlama yöntemiyle tasfiye edilmesi esasına dayanıyor. Yabancı istihbarat örgütleri, tarikat ve cemaat liderlerine yeni yazılım yükleyerek bu yöntemi başarıyla kullanıyor. Fetö budur. Bu yazılımın hazırlanması için, Fetö virüsünün özelliklerinin bilinmesi gerekir. Fetö virüsü, genetiği değiştirilmek suretiyle yeni hedeflere göre yeniden programlanacaktır. Bu yöntemle birlikte uygulanan cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi, bu yeni tedavinin daha da başarılı olmasını sağlıyor.

Fetöyle mücadelede kullanılacak diğer bir yöntem, yine Covid19 mRNA teknolojisine dayanıyor. Bu yöntemde mRNA aşısıyla vücuda verilen virüsün dikensi çıkıntısı, Ribozomlar tarafından çoğaltılarak vücudun savunma sistemine, tanıması ve yok edecek hazırlığı yapması için sunulur. Vücuda giren virüsü yok etmeye programlanan yeni savunma sistemi, virüs vücuda yayılmadan virüsü anında yok eder. Düşmanıni ve hain planlarını bilmeyen milletler yok olur lafı bu bilgiye dayanır. Bu yöntemi Fetöyle mücadelede nasıl kullanabiliriz? Fetönün vatan, millet, devlet düşmanı karakteristik ihanet genleri medya, eğitim sistemi, akademi, siyaset, ordu ve sivil topluma sinsi düşman olarak tanıtılır ve bu virüsle karşılaşması halinde kripto Fetöyü yok etme yazılımı zihinlere yüklenir. Türkiye bu yöntemi uygulamaya çalışırken ne yazık ki düşmanın içimizdeki uzantıları Fetöyü kurtarmaya ve yeniden başımıza bela etmeye çalışıyor.

Bugüne kadar uygulanan klasik tedaviler nasıl ki kesin çare değilse, Fetö ve benzeri düşmanlara uygulanan klasik yöntemlerde kesin çare olmaktan uzaktır ve yeni yöntemleri gerekli kılmaktadır. Her gün yapılan operasyonlara rağmen, üremeye devam ettiği için Fetö virüsünün kökünü kazımak mümkün olmuyor. Bu yeni genetik tedavi ise, düşmanı azdırmadan yok etmesi için Aristonun İskendere önerdiği tedaviye benziyor. İskender, hocası Aristo’ya bir mektup yazar. ”Zapt ettiğim topraklardaki insanları tahakkümüm altında tutabilmek için ne yapayım?

1- Sürgüne mi göndereyim ?

2- Hapse mi atayım ?

3- Kılıçtan mı geçireyim ?

Aristo’ nun cevabı :

1- Sürgünde toplanıp sana karşı başkaldırır,

2- Hapishaneler militan yuvası olur, kontrolden çıkar,

3- Onlardan sonraki kuşak intikam hırsıyla büyür.

Çözüm olarak şu nasihatı verir: ” Nifak tohumları ekeceksin, birbirleriyle savaşınca hakem olacak ama anlaşmaya giden bütün yolları tıkayacaksın.” Düşman böyle yapmadı mı?



Bu yazı 1,308 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    8,415 µs