En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
3 Mart 2019

YAŞAM TARZI DELİ GÖMLEĞİ



Bu deli gömleği içinde debelenip duruyoruz. Sigaradan alkole, herçeşit uyuşturucuya, fastfooddan transyağa kolaya... bizi hasta eden, süründüren,  öldüren bir sürü katile bağımlıyız. Bu katil sürüsü tabii ki bunlarla sınırlı değil. Yediğimiz, içtiğimiz gıdalardaki sağlığa zararlı kimyasallar, toprağı havayı suyu çevreyi yaşanmaz hale getiren tarım ilaçları, zehirler, radyasyon... Hastalık üreten yaşam tarzı, bir taraftan bedensel sağlık ve hayatımızı yok ediyor, diğer taraftan ruhsal sosyal ve zihinsel benliğimizi dejenere ederek insanlık alemini zombiye dönüştürüyor. Milyarlarca insan balık sürüleri gibi küresel balinanın ağzına doğru ilerliyor. Modern yaşam tarzı denen küresel balina yutuyor, sindiriyor, posa halinde çıkarıyor. Sosyal atık oluyoruz. Bizi insan ve millet yapan değerler siliniyor. Yeni dünya düzeni zombiler alemi.

Sağlık ve hayatı söndüren, vicdan, merhamet, ahlak ve adalet duygusunu yok eden bir yaşam tarzının kurbanıyız. Modern adı verilen bu yaşam tarzı, sanki dünyanın gelmiş geçmiş en büyük terör örgütü. Önüne çıkan, kendisine teslim olan milyarlarca insanı sigara, alkol, fastfood, kola, GDO, tarım ilaçları, sağlığa zararlı her çeşit silahla kanserden kalp damar hastalıklarına kadar bir sürü hastalıkla acımadan öldürüyor ve süründürüyor. Bilimsel yöntemlerle elde edilen rakamlar korkutucu : 

Dünya Akciğer Vakfı ve WHO, bu yüzyılda 1 milyar kişinin sigara yüzünden öleceğini bildirdi. Sigara yılda 7 milyon insanı öldürüyor. Alkol ise yılda 3.5 milyon insanı öldürüyor yani bu yüzyıl 500 milyon insanı öldürecek. Her çeşit gıdanın içine katılan trans yağlar yüzünden her yıl 540 bin kişi, gazlı içecekler yüzünden ise her yıl 184.000 kişi ölüyor. Rakamlar doğrudur. Tarihin en büyük ve her yıl tekrarlayan katliamlarını yaşıyoruz. Bu terör değil mi? İnsanlık alemi yok edilirken kimsenin sesi çıkmıyor veya bunları yapanlara kimsenin gücü yetmiyor. Sağlık ve hayatın kökünü kazıyan bu soykırıma yardım edenler ise trilyon dolarları cebe indirmeye devam ediyor.

İnsanlık aleminin üstüne çöken, milyarlarca insanı hasta eden, süründüren, katleden bu yaşam tarzı sanki bir deli gömleği. Bir türlü içinden sıyrılıp çıkamıyoruz. Sürekli debelenip çırpınmak kaderimiz. Dünya sağlık teşkilatı ve bilim dünyası bu tehlikeye karşı yıllardır sadece uyarıyor. Yaptırım yok. Amerikan Kalp Birliği, ABD'deki yetişkinlerin neredeyse yarısının koroner kalp hastalığı, kalp yetmezliği, felç ya da yüksek tansiyon gibi kalp ve damar hastalıklarının bulunduğunu açıkladı. 

AHA'nın son yayımlanan Kalp Hastalıkları ve Felç İstatistikleri  raporuna göre, ABD'de 121,5 milyon yetişkinin koroner kalp hastalığı, kalp yetmezliği, felç ya da yüksek tansiyon gibi kardiyovasküler hastalıkları  bulunuyor. Her 10 yetişkinden 4'ünün ve her beş gençten birinin obez. Rapora göre kalp hastalığı, ABD'de 1 numaralı ölüm nedeni olmaya devam ediyor. Kardiyovasküler hastalıkların hem ABD hem dünya genelinde ekonomik yükü son derece yüksek. Raporda hipertansiyon, diabet ve yüksek kolesterolün kontrol edilmesi ve sağlıklı bir yaşam tarzı ile ise her 10 kardiyovasküler hastalıktan 8'inin önlenebileceği belirtildi.

Chicago üniversitesinin araştırması, reklamı yapılan janjanlı gıda maddelerinin besin değeri olmadığını ve sağlığa zararlı olduğunu gösterdi. Artan şişmanlık ve sağlık sorunlarının nedeni bu. Bu reklamları yasaklamadan sağlığı korumak, hastalıkları önlemek mümkün değil. Biz ne yapıyoruz? Sebeplerle değil, sonuçlarla uğraşıyoruz. Tabii ki başarılı olamayız.   

Hastalıklı yaşam tarzı, tüm dünyada hastalıkların artışına yol açıyor. Çağımızın yaygın hastalıkları; ölümlerin birinci nedeni olan kalp ve damar hastalıkları, hipertansiyon, kolesterol, şeker hastalığı, şişmanlık, metabolik sendrom, akciğer hastalıkları ve ölümlerin ikinci nedeni olan kanser bu hastalık üreten yaşam tarzı ile yakından ilgilidir. Yaşam tarzını düzeltmede ne kadar başarılı olursak, bu hastalıklara yakalanma, ölüm oranı ve ilaç kullanma ihtiyacı o ölçüde azalır. Erken ateroskleroz, obesite ve diyabet salgını nedeniyle korumaya erken yaşlarda başlamak gerekir. Ancak erken yaşlardan itibaren ilaçlarla uzun süreli tedavi yan etki ve ekonomik kaygılar taşıyor. Bu yüzden yaşam tarzı değişikliği kesinlikle en uygun stratejidir.

Salgın halini alan hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde Dünya Sağlık Teşkilatından Amerikan Kalp Birliği’ne, İngiliz bilim konseyine, Avrupa Kalp Birliğinden Türk Kardiyoloji Derneğine kadar tüm bilimsel kuruluşlar ilk önce ve ısrarla yaşam tarzını değiştirin diyor. Bilim böyle söylüyor. Peki sonuç ne : 

Hasta sayısı ve ölümler hızla artıyor. Kalpten ölümlerde Avrupa, dünya ve olimpiyat şampiyonuyuz. Şişman insan sayısı son 10 yıl içinde iki katına çıktı. Göbek tipi şişmanlık, 50 yaş üzerindeki her dört erkekten birinde ve orta yaşlı her dört kadından üçünde görülmektedir. Bu hızla yakında şişmanlığın akıl almaz boyutlara ulaştığı ABD toplumuna benzeyeceğiz. Şişmanlık, hareket azlığı ve aşırı beslenme zemininde gelişen erişkin şeker hastası sayısı, 1990 yılında 1 milyon iken, şimdi gizli şekerle birlikte 10 milyonu aştı. Erişkin nüfusun yüzde 28’inde ise açlık kan şekeri normalin üzerinde bulunuyor. Geleceğin şeker, kalp ve damar hastaları bu zeminde yeşerecek.  

Bu felaketin bugüne yansıması ne?  

Her 4 diyaliz hastasından biri şeker hastası. Bu oran 15 sene önce % 5 düzeyinde idi. Amerika’da ise % 40. Sebep; yaşam tarzı. Bu yüzden diyabet hızla artıyor, bu yüzden küçük Amerika oluyoruz. Yaşam tarzı düzeltilirse böbrek nakli ve diyaliz sayısı hızla azalacaktır. Hızla arttığına göre, demek ki kıt kaynaklarımızı bataklığı kurutmaya değil, bunun sonuçlarıyla uğraşmaya harcıyoruz.

Modern denilen yaşam tarzı hasta etme konusunda oldukça başarılı. Neden acaba? Dev süpermarketlerin, depo ettiği yiyecek ve içeceklerin raf ömrünü uzatan katkı maddelerine ihtiyacı var. Raf ömrünü uzatan katkı maddeleri ise bizim ömrümüzü kısaltıyor. Dünya sağlık teşkilatı hipertansiyon, şeker hastalığı, şişmanlık ve metabolik sendrom gibi yaygın sağlık sorunlarında, sağlığa zararlı tuz içeren bu katkı maddelerini sorumlu tutuyor. Ama kimsenin gücü bunları yasaklamaya yetmiyor. En kolay yol, katkı maddelerini değil insanların kullandığı tuzu yasaklamak. Ne yapalım gücümüz buna yetiyor. Sonuç olarak; leblebi gibi hapı yutmaya devam edeceğiz.

İNTER-HEART isimli bilimsel araştırma, kalp krizinin risk faktörleri ve yaşam tarzı ile ilgisini çok açık gösterdi.  Kalp krizi piyangodan çıkmıyor, yanlış yaşam tarzının doğal sonucudur. 52 ülkede 30,000 kişi üzerinde 9 değiştirilebilir risk faktörünün kalp krizi üzerine etkisi araştırıldı. Sigara, meyve-sebze ağırlıklı beslenme, Hipertansiyon, düzenli egzersiz, Diyabet, alkol, Bel-kalça oranı, psikososyal unsurlar ve Apolipoprotein düzeyinin etkisi araştırıldı. Risk faktörleri dünyanın her yerinde aynı ölçüde önemli bulundu. Tüm etnik gruplarda, cinsiyet ve yaştan bağımsız olarak  bu değiştirilebilir 9 Risk Faktörünün, kalp krizi riskini %90 oranında öngörebildiği anlaşıldı.

Avrupa’da yıllardan beri sürdürülen EUROASPIRE araştırmasının sonuçları, yaşam tarzının önemini ihmal ettiğimizi gösteriyor. Bunca ilaca, doktora, çabaya rağmen hipertansiyon, şeker hastalığı, şişmanlık gibi yaygın sağlık sorunlarının önlenmesi ve tedavisinde başarılı değiliz. Çünkü Yaşam tarzına gerekli önemi vermiyoruz. EUROASPIRE-3 isimli araştırmanın sonuçları ise ürkütücü : Kalp sağlığımız alarm veriyor. Ülkemizde koruyucu önlemler yetersiz. 50 yaş altı kalp krizinde Avrupa şampiyonuyuz. Sigara kullanımında da birinciyiz. Koroner hastaların bile yarısından fazlası sigara içmeye devam ediyor ve sedanter yaşıyor.  Bu hastaların üçte biri obes ve şeker hastası. Tedaviye rağmen ancak üçte birinin tansiyonu kontrol altında. Obesite, hipertansiyon, diyabet ve kalp krizi ve felce yol açıyor. Şişmanlık ise bir düzine hastalığın anası.  

Ani ölümlerle sarsıldığımızda hastalıklar aklımıza geliyor. Halbuki ölümler buzdağının görünen kısmı. Buzdağının altında ise her türlü hastalık ve risk faktörleri var. hipertansiyon, kolesterol, şeker hastalığı, şişmanlık, metabolik sendrom, akciğer hastalıkları, kanser ve bunların çoğu hastalık üretenyaşam tarzı ile ilgili: her 4 diyaliz hastasından biri şeker hastası.. Bu oran 10-15 sene önce % 5 düzeyinde idi. Diyabet hızla artıyor. Küçük Amerika oluyoruz. Sebep yaşam tarzı. Yaşam tarzı düzeltilirse böbrek nakli ve diyaliz sayısı hızla azalacaktır. Hızla arttığına göre, demek ki kıt kaynaklarımızı sonuçlarla uğraşmaya harcıyoruz. Sigara, kola ve fastfoodla mücadele, tuz içeren katkı maddelerinin azaltılması, yiyecek içecek reklamlarının kısıtlanması, sağlıklı yaşam alanlarının yaratılması gerekiyor.     

Yaşam tarzımız, hasta etme konusunda gayet başarılı. Hipertansiyon, kolesterol, şeker, şişmanlık, metabolik sendrom yaşam tarzının ürünü. Mesela hipertansiyonu ele alalım. Ülkemizde 17 milyon kişinin tansiyonu yüksek.  21 milyon kişinin de zaman zaman yükseliyor, yani hipertansiyon adayı. ABD ve Kanadada yaşlılarda hipertansiyon  oranı % 90 üstünde.     

Hipertansiyon, diyabet, şişmanlık, kalp damar hastalıkları gibi sonuçlarla uğraşırken, yaşam tarzımız hastalık üretmeye devam ediyor.  Her şeyin sebebini araştıran, gen haritamızı bile çıkaran bilim, ne yazık ki bu şifreyi çözemiyor. Dilinin ucuna geliyor fakat telaffuz edemiyor. Yaşam tarzı diyemiyor. Aborjinler modern yaşam tarzına geçince bir ayda hipertansiyon oluyor, biz hala sebebi bilinemiyor diyoruz. Bilimin ısrarla söylediği, ilk önce yaşam tarzını değiştir. Tedavide vazgeçilmez kural ; yaşam tarzını değiştirmek. Neden acaba?

Hastalık üreten bu yaşam tarzı yüzünden küresel bir salgınla karşı karşıyayız. Şeker ve kalp hastalığından, şişmanlık ve hipertansiyona kadar yaygın sağlık sorunları giderek artıyor. Ülkemizdeki kalp yetmezliği oranını araştıran HAPPY çalışmasına göre, kalp yetmezliği alanında dünya ve olimpiyat rekoru kırıyoruz.  40 yaşın üstündeki kalp yetmezliği görülme oranı dünya ortalamasının tam 3 katı. Yani dünyadaki görülme oranı % 3 iken bizdeki oran  tam % 9 !  Yani tam % 300 fazla. % 20-30 artışı anlamak mümkün ama % 300 artışı anlamak, izah etmek mümkün mü? Önümüdeki yıllarda patlama yapacak kalp yetmezliği sayısı yüzünden yoğun bakım ve hastane tedavisi gerektiren ve tedavisi son derece pahalı olan bu hastalar için ne yapabiliriz? 

Bu yaşam tarzı sadece bizi değil dünyamızı da hasta ediyor. Küresel ısınma bu yaşam tarzının sonucudur. Bu salgına yol açan yaşam tarzı, ‘uygunsuz gerçek’ olarak sadece bizi değil dünyamızı da tehdit ediyor. Nobel ödülü alan Clinton un yardımcısı Al Gore ; yaşam tarzını değiştirmezsek dünyamızla beraber yok olacağız diyor. Bilim dünyası çözümü özetliyor : Yaşam tarzını değiştirin !  Bu konuda fikir ayrılığı yok. Al Gore tarafından sunulan belgesel filmin ismi niçin Uygunsuz gerçek?  Gerçek olan şu: bu yaşam tarzı bizi ve dünyamızı yok ediyor. Peki uygunsuz olan ne? Peşinden koştuğumuz bu modern ve çağdaş denilen yaşam tarzı, neden bizi ve dünyamızı hasta ediyor? Uygunsuz olan bu! Sorgulanması gereken bu!

Modern ve çağdaş denilen yaşam tarzı, neden duvara tosladı. Son yıllarda küresel ısınmayla birlikte gözler bu yıkıcı yaşam tarzına çevrildi ve konforlu hayatın böyle sürüp gitmeyeceği anlaşıldı. İnsan ve doğanın yapısına ters olan bu yaşam tarzı küresel ısınma gerçeğine toslayınca, kirlettikleri çevre kendilerine bulaşınca, akvaryumu kirletenler dahil herkes ‘küresel kıyamet geliyor önlem alalım’ demeye başladı. Eğer buzdağları tereyağ gibi erimeseydi, çevre felaketleri, kuraklık, susuzluk, salgınlar olmasaydı yani dünya yok oluşun eşiğine gelmeseydi bu soruyu sormayacaktık. Peşinden koştuğumuz modern ve çağdaş denilen yaşam tarzı, nasıl oluyor da bizi ve dünyamızı yok ediyor? Ne biçim çağdaş ve modern ki sonumuzu hazırlıyor.  

İçinde yaşadığımız akvaryumu hastalık üreten bataklığa çeviren her çeşit kirlenme, felaketlerin asıl nedeni. Bu yüzden, ‘şunu yiyin, bunu yapmayın’ türünde öneriler içeren sağlık kitapları, sağlığımızın kilitlendiği kara kutunun şifrelerini ne yazık ki çözemiyor. Bizler bu öneriler peşinden koşarken, yaşam tarzımız hastalık üretmeye devam ediyor. Sağlık ve hayatımıza geçirilen çuval içinde debeleniyoruz. Bu yüzden akvaryumu temizlemek gerekiyor. Bizler hastayı tedavi edip, tekrar  hastalık üreten akvaryuma bırakıyoruz.

Sağlık bilinci vermek yerine, teknolojik rüyalarla ve sihirli (!) gıdalarla toplum büyüleniyor. Gündem fındık fıstıkla işgal ediliyor. Fındığı tek tek mi yoksa avuçla mı yiyelim ?  Raflarda fındık kalmadı şimdi daha mı sağlıklıyız? Geçen yıl keten tohumu moda idi. Sağlık mehdilerimiz şimdi de inciri keşfetti. Küresel sağlık anlayışı akvaryumla ilgilenmiyor. Sadece balıklara moral ve akıl veriyor : Hasta olmaktan korkma ! Geç kalmaktan kork ve akıllı ol. Akıllı  hasta nasıl  olunur?

YAŞAM TARZIMIZ MODERN ESARET

Eskiden özgürce yaşadığımız alanlar bugün gökdelenler, binalar, caddeler, trafik, egzos ve çevre kirliliği ile işgal altında. Evlerimiz ise eşyalara boğulmuş durumda. TV karşısında bize kalan tek özgürlük alanı rahat koltuğumuz ise binbir kanalla algımızın yeniden düzenlendiği mini hapishanemiz. Trafik, asansör, koltuk Bermuda şeytan üçgeni gibi toplumu esir almış durumda. Bu yaşam tarzı sağlık ve hayatımızı tehdit ediyor.  Zihnimiz ise dış dünyadan akıtılan kirlenmiş bilgiyle kilitlenmiş, algımız karışık.  Yani hem bedensel hem de zihinsel esaret altındayız. Özgürlük çağında gizli bir esaret yaşıyoruz. Yaşam tarzımız sadece bizi hasta etmiyor. Bizimle yaşayan kedi köpekler de aynı kaderi paylaşıyor. Şişmanlayan kedi ve köpekler için koşu bantları hazır.

Yediğimiz içtiğimiz her şey katkı maddesi dolu. Bunların çoğu tuz, yağ ve şeker deposu. Sağlığa zararlı janjanlı boyalı, gazlı, asitli, şekerli içecek ve katkı maddeleriyle beyin ve mideler yıkanıyor. İnsanlar sürekli bunlara özendiriliyor. Tabii ki herkesin kilosu artar, tansiyonu yükselir. WHO  bunların yaygın sağlık sorunlarına yol açtığını açıkladı.

Şehirler çevreyi kirleten sanayi ile dolu. Yoğun nüfus içinde filtreleri çalışmayan çimento ve hurda demir fabrikaları, oksijeni tüketirken çevreyi mahvediyor. İçme suyuna karışan kanalizasyon suları, oksijenimizi tüketen kirli sanayi, derelere akıtılan zehirler, toprağa gömülen zehirli variller, kimyasal atıklar, üstümüze çöken zehirli dumanlar, ekzos ve partiküller. Bu vahşi yaşam tarzı yüzünden dünyamız hızla kirleniyor ve hayatımızın en temel ihtiyacı olan oksijen maalesef azalırken karbondioksit hızla artıyor. Bundan 200 yıl önceye göre  havadaki oksijen miktarı, günümüzde yarıya düşmüş bulunuyor. Büyük şehirler ve sanayi bölgelerinde ise durum daha da vahim.

Kamyonlar, tırlar şehirleri dizel egzoza boğuyor. Okul servisleri bile dizel. Halbuki dizelin sağladığı tasarruf, tedavi masflarına bile yetmiyor. Sağlıksız çevrede yaşayan insanlar için kirli havayı içine çekmekten başka çare yok. Herkes seyrediyor. Dün ‘kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda’ diyorduk, bugün seyrediyoruz. Ciğerimize çektiğimiz hava, yediğimiz içtiğimiz her şey sağlığa zararlı partikül ve kimyasal zehir içeriyor. Çevre kirliliği, partikül, kanser ilişkisini bilen kaç kişi var? Bilim dünyası uyarıyor, kanser patlama yapmış durumda.

Milyarlarca dolarlık kanser ilaçları ve cihazlarını ithal etmeyi marifet zannediyoruz. Kanser olduktan sonra bunlar tedavi etmiyor, sadece acı ve ızdırap içinde yaşadığımız süreyi belki uzatıyor. Marifet kanserojen çevreyi ve yaşam tarzını sağlıklı hale getirmek. Kanser olup modern cihazlarla, pahalı ilaçlarla tedavi olmaya mecbur muyuz?

Sağlık ; bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik hali olarak tanımlarsak, içinde yaşadığımız akvaryumun suyu olan yaşam tarzı, sağlığımızla yakından ilgilidir. Hastalıklı yaşam tarzı, tüm dünyada hastalıkların artışına yol açıyor. Yaşam tarzı sonuçları milli felaket gibi ve Rus ruletinden daha tehlikeli. Nasıl mı? Rus ruletinde ölüm ihtimali % 17 iken, modern diye avunduğumuz hastalık ve ölüm üreten yaşam tarzı kiralık katilden bile daha başarılı. Sağlık Bakanlığı ile Başkent Üniversitesi işbirliğiyle yurt çapında yapılan araştırma Türkiye’deki ölümlerin % 86 sının, sağlıksız yaşam tarzından kaynaklandığını gösterdi. Yani sağlığa dikkat edilse ölümlerin % 86'sı önlenebilir. Önlenemediği için her yıl sadece sigaradan 110.000 insanımız ölüyor. Önlemenin yolu bu soruyu çözmekten geçiyor : yaşam tarzı nasıl değişir?

YAŞAM TARZINI DEĞİŞTİRMEK NEDEN ZOR?

Modern yaşam tarzı sadece sağladığı kolaylıklar ve konfor ile değil aynı zamanda geleneksel kurallar yerine kişisel istekleri de tatmin eden yönüyle uyuşturucu gibidir. Bu uyuşturucuya alışan toplumların fiziksel ve zihinsel konforu terketmesi mümkün değildir. Bu yüzden ne yiyeceğinden nasıl yaşayacağına kadar zihinlere yüklenen yaşam tarzının esiri olmaya mahkumdur. Giderek artan borçlanma, suç oranları, hastalıklar, yozlaşma... bu bağımlılığın sonucudur. Daha fazla borçlanmadan avuç avuç alınan ilaçlara, küresel ısınmadan çevre kirliliğine kadar alınan her türlü önlem, hasta eden, kirleten, tüketen modern yaşam tarzını değiştirmek için değil bağımlı olduğumuz modern yaşam tarzını sürdürmek içindir. Modern yaşam tarzından vazgeçerek sağlıklı yaşam tarzına geçmek, bağımlı toplumların idrak edebileceği birşey değildir. Onsuz yaşamak mümkün değildir.



Bu yazı 1,536 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,094 µs