En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
5 Ocak 2019

TOPLUM HASTA NEDENİ NE?



Modern yaşam tarzının ürettiği hastalıklar adeta salgına dönüşmüş durumda.

Hipertansiyon, koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği, diyabet ve şişman hasta sayısı rekor düzeyde artmış, adeta bir salgına dönüşmüş. 17 milyon kişi hipertansiyon hastası, çoğunun bundan haberi bile yok. Şeker hastası sayısı hızla artıyor. 1990da diyabetli hasta sayısı 1 milyon iken şimdi kayıtdışı olanlarla birlikte 12 milyon. Toplumun üçte biri obes. Üçte birinin tansiyonu yüksek ve çoğunun bundan haberi yok.  

Happy isimli araştırma ülkemizde kalp yetersizliği felaketi konusunda uyarıyor : ülkemizde kalp yetersizliği oranı, dünya ortalamasının 3 katı. Dünya ve olimpiyat şampiyonu olmuşuz haberimiz yok.

Neden bu kadar fazla diyeceksiniz : bu soruya vasküler risk isimli araştırma cevap veriyor : Her yıl zorunlu olarak yapılan ilaç tedavileri, stent ve bypass ameliyatları, kalpten ölümleri önlediği ve kalp yetersizliğini ertelediği için yaşlanan hastalarda oran giderek artıyor. Vasküler risk araştırmasına göre 5 yıllık takipte stent ve bypass gibi modern tedavi oranları % 90 artarken bu artış, maalesef kalp krizi, kalpten ölümler ve felç oranında % 170 gibi astronomik bir artışa yol açmıştır. Bu konu ne medyada ve ne de bilimsel arenada tartışılmadı.

Neden böyle sorusuna da Euroaspire isimli araştırma cevap veriyor : Hastaların çoğu sigara içiyor, obes ve ilaçlarını almıyor. ilaçlara 30 milyar TL veriyoruz ama Sağlık Bakanlığı arastırmasına göre ilaçların % 45 i kutuları açılmadan çöpe gidiyor. 

TEKHARF araştırmaları, kalp hatalıklarına yol açan nedenleri açıklarken, acı gerçekleri şamar gibi yüzümüze çarpıyor. Kalp damar hastalıklarında Avrupa şampiyonuyuz. 

İNTER-HEART araştırması, kalp krizinin sigara, şişmanlık, zararlı kolesterol, diyabet, hipertansiyon gibi  %90 yaşam tarzıyla ilgili nedenlere bağlı olduğunu gösterdi. Yaşam tarzı, ölüm ihtimali %  17 olan Rus ruletinden daha tehlikelidir.

EUROASPIRE-III araştırmasının sonuçları ürkütücü : Kalp sağlığımız alarm veriyor. Ülkemizde koruyucu önlemler yetersiz. Sigara ve 50 yaş altı kalp krizinde Avrupa şampiyonuyuz. Koroner hastaların bile yarısından fazlası sigara içmeye devam ediyor ve sedanter yaşıyor. Bu hastaların üçte biri obes ve şeker hastası. Tedaviye rağmen 3 hastadan ikisinde tansiyon ve lipitler yüksek.

Kalp damar hastalıklarında artışın bir nedeni de böbrek yetmezliğindeki artış. Bu iki hastalık birbirini artırıyor. Türk Nefroloji Derneği tarafından Sağlık Bakanlığı ve TÜBİTAK desteğiyle yapılan CREDİT isimli araştırma, sekiz milyon" kişinin böbrek hastası olduğunu gösterdi. Yani her yetişkin 6 kişiden birisinde kronik böbrek hastalığı bulunuyor.

Kalp yetmezliğinin artmasında diğer bir neden ise sağlık hizmetlerinde ilerlemeler nedeniyle yaşam süresinin uzamasıdır. Ülkemizde yaklaşık 8 yıl uzamıştır. 60 yaş üzeri nüfusun 2023 yılında 15 milyon olacağı hesaplanıyor. Gelecek 10 yılda kalp yetersizliği hasta sayısının 2 kat olacağı hesaplanıyor dersek felaketin boyutu anlaşılmış olur.

Kalp yetersizliği hayat boyu pahalı tedaviler ve cihazlar gerektiren, bu nedenle işgücü kaybına yol açan yaygın bir hastalıktır. Yaşam beklentisi pek çok kanser türünden daha kötüdür. 5 yıllık yaşam şansı yüzde 50'dir. Ciddi nefes darlığı olan ve günlük aktivitesi kısıtlı hastalarda 1 yıllık yaşam beklentisi yüzde 50'dir. 

NEDEN BU KADAR HASTAYIZ?

Bugün salgın halini alan kalp damar hastalıkları, hipertansiyon, obesite, diyabet, akciğer hastalıkları, böbrek yetmezliği, kanser eskiden bu kadar yaygın değildi.Çok değil 30 yıllık mazisi var. Hipertansiyon, koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği, diyabet ve metabolik sendrom bu kadar yaygın değildi. Tedavide ise bugün kullandığımız modern ilaçların çoğu yoktu. Hasta sayısı az olmasına rağmen doktora, hastaneye ve ilaca ulaşmakta kolay değildi. Geçen 30-40 yılda sağlık ve ilaç sektörü çok büyük gelişmeler kaydetti. Bugün artık mükemmel diyebileceğimiz yüzlerce ilaca sahibiz. Her çeşit inceleme ve tedavinin yapıldığı  modern  hastanelerimiz var. Herkes canı istediğinde istediği hastane ve doktora gidebiliyor. Doktora ulaşan  hasta sayısı 800 milyona dayanmıs. Sağlığa harcadığımız para ise SGK'nın 2011 rakamlarına göre 9 yılda % 800 artmış. Son 20 yılda ise 70 kat artmış yani % 7000.

Şimdi herkesin elinde dosyalar dolusu tahlil ve tetkikler, emarlar, tomografiler, anjiyo raporları... Sağlıklı yaşamanın bilimsel formüllerini uygulamak neden kimsenin aklına gelmiyor? Artan sağlık harcamalarına rağmen, toplum daha sağlıklı değil. Daha şimdiden, 5-6 ilacın ayrı ayrı veya bir tek tablet halinde alınacağı ilginç bir döneme giriyoruz. Sadece yüksek tansiyon için bile çok sayıda ilaca mahkum olabiliriz. Bunu alamayanların akibeti ise kötü. Yüksek tansiyon ve kalpten ölümler ilaç ve modern tedavilerle kontrol altına alınabilirse, şeker hastalığı ile boğuşan obes bir dünyada yaşıyor olacağız. Sonucta ne mi oluyor?  Herkes anjiyo yaptırmak için sırada. Parmağa yüzük takar gibi damarlara stent taktırmak, baypas ameliyatı olmak moda oldu. Bu gidişle haftanın her günü ayrı bir uzmana ihtiyacımız olacak: Kalp, damar, akciğer, böbrek hastalıkları, kanser, diyabet…

HASTALIKLARI ÖNLEMEK MÜMKÜN MÜ?

Kalp krizi, kalp damar ve kapak hastalıkları, hipertansiyon, şeker hastalığı, obesite, sigara, alkol gibi nedenler kalp yetersizliğine yol açan başlıca nedenlerdir. Bunların önlenmesi kalp yetersizliğinin önlenmesi demektir. Kalp yetersizliğini önlemek, yaşam süresini uzatmak ve yaşam kalitesini düzeltmek mümkündür. 

Bilim ; sebep-sonuç ilişkisi kuran disiplinin adıdır. Sebepleri ortadan kaldırırsak kötü sonuçları önleyebiliriz. Sağlık Bakanlığı ve Başkent üniversitesinin 2005te açıkladığı araştırmaya göre 372 bin kisi önlenebilir nedenlerden ölüyor. Yani hastalıkların %86sı önlenebilir iken önleyemiyoruz. Nasıl önleyebiliriz diyeceksiniz?

Salgın halini alan bu hastalıklara yol açan nedenleri kesin olarak biliyoruz. Framingam ve Tekharf çalışması bize net olarak gösterdi. 1948’de ABD kongresi patates zararlısı için 500 bin dolar ayrılmasına karar verdi. Savaş sonrası patates önemliydi. Ancak savaş bitmesine rağmen savaşta ölenden daha fazla Amerikalıyı öldüren gizli düşmanı araştırmak için de bütçeye 500 bin dolar gibi küçük bir para konuldu. İşte meşhur FRAMİNGAM araştırması böyle başladı. 13 yıl sonra bu araştırmanın ilk sonuçları yayımlandı:     

ABD’nin yeni düşmanları belli olmuştu: Bunlara karşı amansız bir savaş açıldı. Kalp ve damar hastalıkları ve buna bağlı ölümler bu mücadele sonucu yüzde 53 azaldı. Bu savaş, diğer savaşların aksine ABD’ye her yıl 200 milyar dolar kazandırmış oldu. Bilimin gücü işte bu: yarım milyon dolar gibi küçük bir parayla yapılan araştırma, her yıl bire 400 bin kazandırıyor. Her yıl bu kadar kazandıran başka bir yatırım daha var mı?  Koyduğunuz bir yatırıma karşılık bin değil, 400.000 mislini kazanıyorsuz. Ayrıca da sağlık ve hayatınızı. Ne kadar karlı ve akıllı bir yatırım değil mi? Kalp ve damar hastalıkları ve buna bağlı ölümleri yüzde 53 azaltan yöntemleri uygulamak yeterli ama bilimsel, mantıklı, ucuz ve kolay yöntemler yerine sihirli çözümler arıyoruz. 

Dünya Sağlık Örgütü, çok az masrafla 5 kronik hastalığın önlenmesinde önemli ilerlemeler sağlanabileceğini açıkladı. Örgüt, özellikle fakir ülkelerin küçük miktarlarda yapacağı sağlık harcamaları sayesinde, sağlık sistemlerinin iflas etmesinin de önüne geçilebileceğini bildiriyor.

Örneğin hipertansiyon ve damar sertliği kontrol altına alınabilirse, buna bağlı oluşan kalp-damar hastalıkları, kalp krizi, felç gibi ölümlerin yarısından sorumlu hastalıklar önemli oranda önlenebilir. Bunların önlenemeyişinin nedeni, toplumun hastalık üreten yaşam tarzını sürdürmesidir.

Hipertansiyon, kalp damar hastalıkları tedavisinde son derece etkili ilaçların aylık maliyeti 40 - 50 TL. Ancak hastaların yarısı hastalığın farkında değil, farkında olanların ancak yarısı doktora gidiyor, gidenlerin de çoğu tedaviyi uygulamıyor. Böyle bir topluma bilim ne yapsın, teknoloji ne yapsın? Hasta eden yaşam tarzı beyinleri de uyuşturuyor, işlemez hale getiriyor. Yediğimiz, içtiğimiz, soluduğumuz, yaşadığımız çevre bizi hasta eden kimyasallar, katkı maddeleri ve sağlığa zararlı maddeler içeriyor. Bizi hasta eden bu yaşam tarzını değiştirebilirsek işte o zaman bu kötü gidişi önleyebiliriz.

Amerikan kalp birliğinden Avrupa kalp birliğine, Amerikan diyabet ve hipertansiyon derneğinden Avrapaya kadar tüm bilimsel kurumlar ve bilim dünyası, ilk önce ve ısrarla yaşam tarzını değistirin diyor. Yani sigara içmeyin, beslenmenize ve kilonuza dikkat edin, egzersiz yapın diyor. 

PEKİ NEDEN YAPAMIYORUZ,

Bunca bilimsel ve teknolojik ilerlemeye rağmen hasta sayısı azalacağına artıyor. Bilimsel ve teknolojik ilerlemeler, hastalıklara harcanan bunca emek ve milyarlar, kötü kaderimizi değiştiremiyor. Neden acaba? Nerede hata yapıyoruz? Eksik olan nedir?

Sağlık Bakanlığı - Başkent üniversitesi işbirliği ile yapılan araştırma, hastalık ve kayıpların % 86’sına hastalıklı yaşam tarzının sebep olduğunu söylüyor. Bilim, ‘sebepleri yok edin, hastalık ve ölüm üreten bataklığı kurutun’  diyor, biz ise kedinin kuyruğu peşinde dolandığı gibi hastalıkların vahim sonuçlarıyla ömür tüketiyoruz.

Hasta eden yaşam tarzını temizlemek yerine, içinde yaşayan hasta balıkları önce temizlemek ve sonra tekrar kirli akvaryuma atmak ve tekrar detokslamak… Modern tıbbın yaptığı bu.

Kaldırımlar kafe, büfe, restoran dolu. Hasta eden yaşam tarzında reklâmı edilen sağlıksız gıda ve gazlı şekerli içecekleri ye-iç şişmanla, sonra zayıfla. İster liposakşınla yağlarını aldır, ister ameliyatla mideni küçült, midene kelepçe veya balon  taktır. İster koşu bandı al, ister tenis kulübüne üye ol. İster akupunktur, ister ayrıntılı binbir diyet. Günde 50 gram beyaz peynir, ince bir dilim kepek ekmeği...  Sanki İMF reçetesi gibi.

Bizim kendi irademizle yapamadığımız her konu hakkındaki yetki, yaşamak adına ve güya kısa bir süre, bize yaptırması için bir başkasına devredilir. Fakat bu kısa süreler hiçbir zaman bitmez ve bir de bakmışız ki yaşam tarzımız olmuş. Böylece özgürlük ve bağımsızlığımız kendi gönlümüzle, kendi elimizle başkalarına devredilmiş oluyor.

KÖKLÜ ÇÖZÜM NE?

Yaşam tarzını değiştirmemiz, beynimizdeki yazılımı değiştirmediğimiz takdirde mümkün değildir. Bu bireysel çözümdür. Ya da yaşadığımız ortamdaki sağlığa zararlı risklere toplumsal çözüm bulunacak.

Hasta eden yaşam tarzımızdaki virüslere karşı windows sisteminde olduğu gibi ya bireysel antivirüs programı yükleyeceğiz. Ya da apple sisteminde olduğu gibi bireyler değil, Milli Sağlık Kurumu virüsleri yok eden antivirüs programını kendisi yükleyip her saniye kendisi tarayıp temizleyecek. Başka bir deyişle windows yönteminde herkes satın aldığı herşeyi elde büyüteç kendi incelerken, Apple yönteminde kontrol işini Milli Sağlık Kurumu yapacağı için, havadan suya, gıdaya her şey sağlıklı olacaktır.

ÇÖZÜMÜN YOLU : MİLLİ KONGRELER

Milli kongrelerin ilk konuları "en büyük terör sigara" ve "Hastalıkları önleme ve sağlığı koruma" olmalıdır. Bu kongrelerde bizi hasta ettiği bilimsel olarak kanıtlanan sağlığa zararlı risk faktörlerinin önlenmesi konusunda kararlar alınmalı. Bunların ölümcül katil olduğuna dair bilimsel kanıtlar cok açık ve net. Sigarayla bireysel mücadele etkili değil ki sigara tükemi azalmıyor. Sigara ve diğer risk faktörlerini kullananların hastalık harcamaları onlarca kat fazla.

Sigara zararlarıyla ilgili haberler, reklamlar, diziler, açık oturumlarla sansasyon yaratmalıdır. Özellikle hastanelerde yoğun bakımlarda yatan sigara kurbanları, kanser, kalp krizi, aort damarı yırtılması, ayak damarı tıkanıklığı nedeniyle ayakları kesilenle sürekli medyada konuşturulmalı. Bu konular aylarca medyada sürekli islenip toplum ve sigara içenler psikolojik olarak bırakmaya zorlanmalı. Yani milli mücadele anlayışıyla topyekün mücadele yapılmalı.


Bu yazı 1,392 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    13,325 µs