En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
26 Mart 2018



ZİHİNSEL SAVAŞ 

BU SAVAŞI KAYBETTİK

2012

Zihinsel savaştan biyolojik savaşa, ekonomik savaştan dijital savaşa kadar yeni savaş yöntemlerini bilmeyen ve kaynaklarını buna göre organize etmeyen milletler, kriz ve kaoslar içinde kıvranmaya ve yenilmeye mahkumdur.

Zihinsel savaştan biyolojik savaşa, ekonomik savaştan dijital savaşa kadar yeni savaş yöntemlerini bilmeyen ve kaynaklarını buna göre organize etmeyen milletler, kriz ve kaoslar içinde kıvranmaya ve yenilmeye mahkumdur.

Youtube, tweeter, facebook, instagram...

Klasik medyadan sosyal medyaya kadar yıllardır yapılan ne :

ZİHİNSEL SAVAŞ

ZİHİNSEL SOYKIRIM

ZİHİNSEL İŞGAL 

Dünyadaki savaşın şekli değişti ama klasik orduların bundan haberi yok. Dijital savaşla birlikte yapılan zihinsel savaş sinsice devam ediyor. Bu yeni savaş yöntemlerine göre hazırlık yapmayan ülkeler karışacak, kriz, kaos, iç savaşla yıkılacak. 

Dünyanın etrafı yüzbinlerce uydu ile çevrildi. Siber saldırı halinde tüm kayıtlarınız ve bilgisayar sistemleriniz silindiğinde taş devrine döneceksiniz. Buna elektrik su doğalgaz barajlar internet bankalar borsalar devlet hizmetleri sağlık asansörler trafik lambaları füze sistemleri... aklınıza gelen herşey dahil. Dünyayı saran uydularla bedava internete geçildiğinde devletlerin sosyal medyayı kontrol imkanı kalmayacak. Dünyanın etrafı bu amaçla binlerce uydu ile kuşatılıyor. Dijital pasaport, dijital parayla devletlerin hükümranlık hakkı ve sosyal medyanın dijital ve yasal yoldan kontrolu, kontrolun dünyayı kuşatan küresel aklın uydularına geçmesiyle birlikte çöp olacak. Bir whatsapp sizi ne hale getirdi düşünün. Şuna geçerim buna geçerim diye kendinizi aldatmayın. Windowstan Googla kadar tüm altyapı, bu yöntemlerin mucidi ve sahibi küresel aklın elinde. Dijital yöntemler ve yapay zekanın kullanıldığı zihinsel savaşla, dünyayı ele geçirmek kolay, ucuz ve mantıklı. Zihinleri ele geçirdiğiniz zaman ona ait her şeyi ele geçirmiş olursunuz. Zihinleri ele geçirilen toplumlar zombi topluma dönüşür. Ne derseniz onu yaparlar. Yaşam tarzını kurgulamak artık çok kolaydır. Kal derseniz kalır, çık derseniz çıkar, tak derseniz takarlar. Bu kadar basit ve kolay.

Sosyal medya ile sinsice sürdürülen beyin yıkama, zihinsel işgal ve zihinsel soykırım, zombiye dönüştürdüğü kitleleri sokağa dökerek ülkeleri kriz ve kaosa sokuyor, yönetimleri sarsiyor ve değiştiriyor, devletleri yıkıyor ve milletleri teslim alıyor. Rusyadan Ukraynaya, Afrikadan Çine bu savaşı görüyoruz. Zihinsel yöntemlerle en stratejik beyinleri zombiye çeviren, muhalif olanları düşmana dönüştüren, vatanı savunmakla görevli askerlere halkına karşı darbe yaptıran şeytani bir akıl ve yöntemle karşı karşıyayız. 

Bu yeni savaş öncekilere benzemiyor, medyada ve zihinlerde yaşanıyor. Üniformasız sivil kuvvetler ekranlarda savaşıyor. Kalemi kuvvetli, ağzı laf yapan akademik askerler ön cephede. İnsan beyninin uçsuz bucaksız kıvrımları, kıyasıya çatışmaların yaşandığı yeni savaş alanı. Barış içinde cereyan eden bu zihinsel savaşta herkes sivil kamuflaj içinde, kim dost kim düşman belli değil. Hoca kılığına girmiş gizli kardinaller, yeni çağın Lawrensleri, bugün dini yıkıyor. Şeytan sürekli aldatıyor, çünkü misyonu bu. 

Asırlardır uykuda olan toplumlar, gelen mesajlarla birden uyanıp kışı yaşamadan bahar istiyor. Soykırım yasaları, 100 yıl sonra birdenbire moda oluyor. Dünyada yönetimler birer birer düşüyor, meclisler, iktidarlar, anayasalar, liderler değişiyor. Dost ve müttefik denilenler önce kucaklanıyor sonra uçurumdan aşağı itiliyor. Dün dokunulamayanlar bugün yerlerde sürünüyor. Tam bir altüst oluş yaşanıyor. Dünyanın sahipleri değişiyor, yeni bir dünya kuruluyor.

Değişimin formülü; çatışma ve kaosun zorladığı dönüşüm. Ama nasıl? Gücün istediği şekilde. Nerede değişim olacaksa, öncelikle orada çatışma ve kaos oluyor. Kriz, felaket, iç savaş, bölünme ve kıyamet korkusuyla toplumlar önce panik ve depresyona sokuluyor, sonra da kurtuluş ve çözüm olarak değişmesi isteniyor. Ama nasıl? Küresel iradenin istediği şekilde milli ve dini değerlerini terkedip, tüketim dinine geçmeye zorlanıyor. Bu amaçla, yaklaşan kıyamet senaryosu beyinlere işleniyor. Kirli bilgiyi süzen zihinsel filtreler bozulduğu için felaket korkusu ve tortusu zihinleri kaplıyor. Basılan yer kayıyor, tutulan kopuyor, aşağısı uçurum. Korku filmi gibi ama sürekli. Buna can mı dayanır? Depremler, tayfunlar, hortumlar, sel baskınları, salgınlar, göçler sürekli işleniyor. Gelecek diye anons edilen sosyal ve ekonomik depremleri bekleyen toplumun sinir sistemi bozuluyor. Toplumun bilinçaltı kodlarıyla oynanarak her çeşit şiddet körükleniyor. Kutsal değerlere yapılan hakaretlerle inananlar sokağa dökülürken bilinçli olarak İslam korkusu yaratılıyor

Terörle birlikte harekete geçen medyadaki terör timleri, zihinsel savaşla terörün etkisini milyon kat artırıyor. Sivil halkın zihnine atılan kin, intikam ve nifak tohumları bu savaşın karşı konulamaz yeni silahı. Stadlardan bayramlara kadar yayılan zihinsel terör yakıyor, yıkıyor, yok ediyor. İnternet ve medya yoluyla beyinler formatlanırken, cep telefonlarına gelen mesajlarla milyonlar sokaklara dökülüyor. Sosyal medyayı iyi kullanmayı becerenler ülkeleri sarsıyor, iktidarları alaşağı ediyor. Yeni yöntem : zihinsel darbe, olay beyinlerde bitiyor. Tüm insani, ahlaki, milli ve dini değerlere karşı yapılan zihinsel soykırım, aslında yıllardır sinsice yapılan büyük sıfırlamadır.

Zihinsel savaş, derin üniversitelerinin bilinçaltı laboratuvarlarından facebook tweeter gibi sosyal medyaya kadar yayılıyor. Milyarlarca insanın sosyal medyadaki masum gezinti ve kişisel bilgilerinden elde edilen bilinçaltı profilleri ekonomik krizden isyanlara, darbelerden iktidarları belirlemeye kadar sinsice kullanılıyor. İnsanların sevgi, şefkat, korku, tutku gibi kişisel özellikleri küresel hakimiyet savaşına meze yapılıyor. Bilinçaltı yöntemlerin kullanıldığı zihinsel savaştan habersiz ülkeler küresel iradenin oyuncağı olmuş, ne yapacağını bilemiyor. Sürekli değişen gündemin peşinden koşmaktan yorgun. 

Sosyal medyanın küresel sahipleri için seçilmiş iktidarları zihinsel savaşla yıkmak çok kolay. Birkaç milyar dolarla bir düzine satılmışı bu amaca uygun olarak kiralamak mümkün.  Yüzlerce onar dakikalık videolarla milyonlarca takipçinin beyinlerinin yıkanması ve bunlar vasıtasıyla zihinlerin milli iradeye karşı kışkırtılması yeterli. Tabii bu amaca ulaşmak için yüzlerce, binlerce youtube videosuyla bıkmadan usanmadan zihinsel savaşın sürdürülmesi gerekir. Sonuçta bir avuç etki ajanı halkı uyarma tezgahıyla ekonomik kriz, kaos, isyan çıkarmak ve iktidarları devirmek için gece gündüz çalışıyor.  Aynı düşmanlığı siyaset alanında da görüyoruz. İç ve dış düşmanla savaş sırasında bir grup vatan haini bunlarla birlikte milli iradeye ve milli değerlere karşı  sistemli saldırıya geçiyor, Türkiye düşmanlığı yapıyor. Bunlar görünen ve bilinen düşmandan daha tehlikeli.

Zihnimize sürekli olarak felaket haberleri ve senaryoları yükleniyor. İnternetteki korsan örgütler bankaları boşaltıyor, kredi kartlarını yağmalıyor, bilgisayar sistemlerini çökertiyor. Saadet zincirleriyle aldatılan kitleler ve ülkeler şaşkın. ‘Yarın tüm bilgisayar sistemleri çökerse, taş devrine döneriz’ anonsuyla zihinler sarsılıyor. Wikileaks, Zeitgeist, Stratfor bu sinsi savaşın muharebe alanları. Taraflar birbirine gönderdikleri dosya ve filmlerle zihinleri allak bullak ediyor. 11 eylül’de başlayan bu savaşa, 99 depremi ve 2001 ekonomik krizi sonrası, en zayıf anımızda yakalandık.

Zihinsel savaş, bunlarla sınırlı değil. En sağlam inançlar, dini kurumlar ve zihinler bile, medya bombardımanıyla sarsılıyor. Dünyayı yöneten üst aklın asırlardır uyguladığı yöntem aynı : Biat ve itaat zincirinin tepesindeki dini liderler, dini kurumlar ve ilahiyatın üst aklını ele geçirmek, İslamı kendi çıkarlarına göre yorumlatarak İslam dünyasına hükmetmek. Üç asırdır bu yolu sinsice deneyen üst akıl, biliçaltı kurgulama yöntemleriyle iradesini biat ve itaat zincirine bağlayan zombilerden terör örgütleri devşirdiler. Zihinsel veya fiili olarak işgal ettikleri ülkelerin çocuklarını Haşhaşilere dönüştürdüler. Küresel akıl, zihinsel savaşta kullanılan sosyal medya ve yeni yöntemlerle postmodern kölelik dönemine geçiyor. Postmodern kölelik, kendi gönlüyle köleliğe ve sömürüye koşan ve sömürüden zevk alan bir dünya yaratıyor. Sinsice sürdürülen bu zihinsel savaş Milli güvenliğimizi tehdit ediyor. Cesaret ve kahranlığın temeli olan şehitlik kavramını yok etmek için ayetleri inkar ve şüphe yaratmak yeterli. Şehitlik olmazsa vatan millet için kim ölür? Youtube aleminde yüzlerce soytarı üçbeş kuruş için düşmanın hain planlarına alet olarak İslama, Kurana, kutsal değerlerimize saldırıyor. Ateizm ve deizmi artıran zihinsel savaş sonucu milyarlar harcanan camiler boşalıyor. Hırsızlık, yolsuzluk, gasp, şiddet, cinayet, zina, kumar, alkolizm ve her türlü kötülük, medyada zihinlere yüklenen yazılımın sonucu artıyor. Düşman ve içimizdeki ajanları şüphe ve tereddüt silahıyla imanımızda gedik açmaya çalışıyor. Düşman biliyor ki teknolojik yönden güçlenen kahraman ordumuzu ve milletimizi yok etmenin başka yolu yok. Bu hain taarruza karşı koyması gereken Diyanet ve ilahiyat ise iç çekişmelerle düşmanın ekmeğine yağ sürüyor. Milyarlarca lirayı biz bunlara niye harcıyoruz? 

MEDYA AKADEMİSİ ŞART 

Çağımızda sürdürülen zihinsel savaş, insanımızı vatan, millet, devlet ve insanlık düşmanı faaliyetlerin kölesi yapan yazılımları sinsice zihinlere yüklüyor. Bu yüzden suç makinasına dönüşen milyonlar sürekli kötülük üretiyor. Fetö, pkk ve benzeri örgütler bu zihinsel savaşın ordusu. Demek ki klasik eğitim kurumları, hain üreten sistemi önlemede yetersiz. Zihinlere milli ve yerli yazılımlar yüklenmediği ve zararlı yazılımlar önlenmediği için, meydanı boş bulan düşman kendi yazılımını kolayca yüklüyor. Milyarlarca lira harcadığımız eğitim kurumları ve Diyanet maalesef yetersiz ki Fetö ve benzeri örgütler milyonları zehirleyip heryeri sarmış. Demek ki akıl ve bilim olmazda para bir işe yaramıyor. 

Kadına siddet, taciz, tecavüz, pedofili gibi zihinsel işgalin başımıza bela ettiği sosyal sorunlar giderek artıyor. Bilim sebep-sonuç ilişkisini araştıran disiplinin adı ise, sebepler sonuçlardan önce gelir ve sonuçlar ilişki kurulan sebeplerin ürünüdür. Bu tip olayların gerçek nedeni, medyada yıllardır uygulanan zihinsel soykırım ve zihinsel işgal. Zihinsel savaş bütün insani, ahlaki, vicdani, dini ve milli değerleri yok ederken yerine ahlaksız, vicdansız ve insani değerlerden yoksun bir yaşam tarzını zihinlere sinsice yüklüyor. Çocuk yaştan başlayarak çizgi filmler ve oyunlarla zihinlere yüklenen her çeşit canilik, taciz, tecavüz, şiddet yazılımlarının sonucu olarak kadına şiddet, cinayet, hırsızlık, gasp, taciz, tecavüzde patlama yaşanıyor. Bu tip olaylar modern sömürünün sonucu olan yozlaşmayla paralel olarak artıyor. Ahlaki erozyonun  arttığı yerlerde en fazla görülüyor. Tarihimizde nadir olan olaylar, yozlaşmayla birlikte artmış bulunuyor.

Küresel yaşam tarzının dayattığı sosyo-ekonomik nedenler ve zihinsel soykırım yüzünden evlilikler azalır boşanmalar artarken taciz, tecavüz, lezbiyenlik, homoseksüalite ve cinsel sapmalar hızla artıyor. AB konseyinin uzantıları tarafından dayatılan İstanbul sözleşmesi, şiddeti azaltmadığı gibi ahlaksız yaşantı ve yozlaşmayı dolaylı olarak normalize ediyor. Evrensel diye bunu savunanlar bilerek veya bilmeyerek aile yapımızı çatışmalı hale getiriyor. Sözleşme öncesi ile sonrası karşılaştırılırsa aile içi şiddeti artırdığını çok net görebiliriz. 2011’de İstanbul sözleşmesi imzalanmış. O yıl öldürülen kadın sayısı 121. Bir yıl sonra 201’e çıkmış. 2015’de bu rakam 303’e yükselmiş. 2017’de 409, 2019’da 474. Son 9 yılda 2996 kadın cinayete kurban gitmiş. İstanbul sözleşmesinin kabulünden 8 yıl sonra yıllık cinayet sayısı neredeyse 4 kat artmış. Bilim sebep - sonuç ilişkisini inceleyen disiplin olduğuna göre, şiddete yol açan sebep çok net olarak görülüyor. Kötü sonuçları önlemenin yolu, buna yol açan sebepleri önlemekten geçer. Çözüm diye sunulan kurallar kötü sonuçları daha da artırıyor ise, yapılacak iş bunu dayatmak değil, bundan en kısa sürede vazgeçmektir. Bilimsel yaklaşım budur.

Ülkemizde 30 - 40 yıl öncesine kadar bu tip olaylar yok denecek kadar azdı. Yüzlerce ülkede sinsice uygulanan küresel oyunlar, diziler, filmler ve programlar sonucu bu olaylar giderek arttı. İstatistikleri incelerseniz zihinsel savaş ve çatışmaların paralel gittiğini göreceksiniz. Karıncayı incitmeyen bir millet, komşusu açken tok yatmayı yasaklayan inancımız, milli kültürümüz ve değerlerimiz zihinsel savaşla önce tahrip edildi. Sonra çizgi filmler, oyunlar, diziler, aile yapısını bozan programlar, şiddet içeren ahlaksız yazılımlar zihinlere yüklendi. Küreselleşmeyle yayılan ahlaksız ve vicdansız yaşam tarzı, zihinlere yüklenen bu küresel yazılımın çıktısıdır. Gerçek bu olmasına rağmen, zihinsel işgal ve zihinsel soykırımın mimarı olan küresel yapı, insanlık aleminin bu vahşete karşı önlem almasını önlemek için İstanbul sözlesmesiyle konuyu saptırmaya, gerçek çözümleri önlemeye ve kontrolü elinde tutmaya çalışıyor. Halbuki şiddet, taciz, tecavüz, gasp, hırsızlık gibi olaylardaki anormal artış, sinsice sürdürülen zihinsel savaşın sonucudur.

Küresel akıl kadın erkek çatışmasıyla pedofiliden lezbiyenliğe, homoseksüellikten transseksüelliğe kadar tüm cinsel sapıklıkları normalize ederken aileyi yıkıyor. Toplumun temeli olan aileyi yıkmak için sürekli kadın erkek çatışması ve aile içi şiddet haberleri medya tarafından bilinçli olarak servis ediliyor. GDOlu yaşam tarzıyla birlikte inanılmaz derecede artan homoseksüellik ve lezbiyenlik, LGBT ve cinsiyet eşitliği maskesi altında empoze ediliyor. Öyle ki batı ülkelerinde milyonlarca transseksüel yürüyüş ve mitingler yapıyor, erkek erkeğe veya kadın kadına evlenme kanunları çıkıyor. Hedefleri çocuksuz bir dünya. Piyasaya çıkarılan robot çocuklar pedofiliyi azdırıyor. Milletin temeli olan aile kurmak zorlaşırken, bir + sıfır gökdelen dairelerde aile kavramı yerini garsoniyer yaşantıya terk ediyor. Ekonomik sıkıntılar ve işsizlik nedeniyle bekarlık özgürlük olarak sunuluyor. Tek oda içinde sunulan hayatta aile ve 3 çocuk olur mu? 

Zihinsel savaş, bunlarla sınırlı değil. En sağlam inançlar, dini kurumlar ve örgütler bile, medya bombardımanıyla sarsılıyor. Nasıl bir milli eğitimin eseri ki, ODTÜ olaylarında bir kız öğrenci devletin polisine, fuhuş yap onurlu yaşa diyebiliyor. Fuhuş, zina, alkol, uyuşturucu gençlerimizin zihnine onurlu yaşam olarak kazınıyor. Hem de milyarlar harcadığımız eğitim kurumları yoluyla. Göktürk uydusunu uzaya gönderen Milli irade, ODTÜ de komün hayatı yaşayan zombiler tarafından taşlanıyor. Morfinli diziler ve reklamlar toplumun bilinçaltını uyuşturuyor, teslim alıyor. Bağımlılık artarken özgürlükler kayboluyor. Algıyı yöneten toplumu esir alıyor. Kanlı ve acımasız savaşlar, kıyamet sahneleri, soygun, hırsızlık, kapkaç, tecavüz ve insanlık dışı ne varsa hepsi, sıradan olaylar gibi zihinlere işleniyor. Amaç, insanlık vicdanını yok ederek vahşet dolu kötü bir dünyaya ve kötülük yapmaya alıştırma. Her çeşit kötülük ve ahlasızlık normalize ediliyor, fuhuş, zina, homoseksüel ilişkiler onurlu yaşam diye sunuluyor. Hergün kadın - erkek çatışması, şiddet, cinayet olayları sürekli olarak zihinlere yükleniyor. Bu yazılım çıktısı toplumsal çürüme ve şiddet. Zihinsel soykırım ve zihinsel işgal, bütün insani, ahlaki, vicdani, dini ve milli değerleri yok ederken yerine ahlaksız, vicdansız ve insani değerlerden yoksun bir yaşam tarzını zihinlere sinsice yüklüyor. Çocuk yaştan başlayarak çizgi filmler ve oyunlarla zihinlere yüklenen her çeşit canilik, taciz, tecavüz, şiddet yazılımlarının sonucu olarak kadına şiddet, cinayet, hırsızlık, gasp, taciz, tecavüzde patlama yaşanıyor. Böyle bir toplumda milli gelir milyon dolar olsa ne yazar? Suça ve suçluya bulaşmadan yaşamanın imkansız olduğu bir toplumda milyon tane kanun adamı, her köşebaşında mahkeme olsa ne yazar?  Koruyucu ve önleyici hukuk yerine, suç oranları bizde Batıdan daha az diye bahane bulunması ise ayrı bir dram. Bilmedikleri şu : Kötü emsal olmaz.

Bu tip olaylar yozlaşmaya paralel ahlaki erozyonun arttığı yerlerde en fazla görülüyor. Küresel yaşam tarzının dayattığı sosyo-ekonomik nedenler ve kültürel yozlaşma yüzünden evlilikler azalır boşanmalar artarken taciz, tecavüz ve cinsel sapmalar hızla artıyor. Küresel yaşam tarzı ve zihinsel savaşın ürünü olan milli olmayan anlayış her çeşit haksızlık, yolsuzluk, ihtilaf, şiddet, çatışma üretiyor ve toplum bu yüzden birbiriyle çatışmalı. Birbiriyle çatışan milyarlarca insan dünyanın servetine sahip bir avuç oligarşinin kurduğu modern sömürü düzenini göremiyor. Etnik, dini, laik-antilaik, sağ-sol... tüm çatışmaların nedeni dünyadaki modern sömürüyü gizlemek ama kimse idrak edemiyor. Şimdi buna kadın-erkek çatışması da eklendi. Mesela İstanbul sözlesmesi. Güya kadına şiddeti önlemek için dış güçler tarafından kucağımıza bırakılan bu bombadan sonra kadına şiddet ve ölümler sürekli artarken, 2 milyondan fazla kişiye evden uzaklaştırma cezası verildi. Milletin temeli aile yok ediliyor, farkında değiliz. Toplum sürekli şiddet haberleriyle sarsılıyor. Kızgınlık, korku ve panikten düşünemez halde. Karıncayı incitmeyen bir millet kasten birbirine düşman hale getiriliyor. Milyonlarca insan aile ve sosyal yapımızın çökertilmesinden mutsuz ama milli çözüm üretemiyoruz.

Bu sözleşmeyi dikkate almayan çiftler mutlu mesut yaşarken, bu sözleşmenin çatışmalı hale getirdiği çiftlerde şiddet ve ölümler giderek artıyorsa, sebep budur. Bilim sebep-sonuç ilişkisini araştıran disiplinin adı ise, sonuçlar ilişki kurulan sebeplerin ürünüdür. Kötü sonuçları önlemenin yolu, buna yol açan sebepleri önlemekten geçer. Ölümleri azaltacak diye verdiğiniz ilaç veya aşıdan sonra ölümler aksine artıyorsa o ilaç veya aşıya devam edilmez. Araştırılır. Önleyecek diye verdiğiniz ilaç öldürüyorsa, ölümün muhtemel sebebi odur. Bu ilaçtan sonra çok sayıda kişi ölüyorsa sebep kesinleşir ve o ilaç tamamen yasaklanır.

AB dayatması İstanbul Sözleşmesini batılı emperyalistler adına savunanlar, felaketleri bir asır öncesinden haber veren Atatürkü iyi okusun. Atatürk'ün önderlik ettiği Milli Mücadele, koskoca imparatorluğu yıkan  emperyalist küresel düşmana karşı yapılmıştı. Atatürk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 6 mart 1922’de yaptığı tarihî konuşmada, AB uşaklarını ve gayrimilli anlayışı ne güzel özetliyor :

Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre uygun yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatiyle, ecnebilerin planlarıyla yükseltilebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir. Tarihte, böyle bir olay yaratmaya kalkışanlar, zehirli sonuçlarla karşılaşmışlardır. İşte Türkiye de, bu yanlış zihniyetle sakat olan bazı yöneticiler yüzünden, her saat, her gün, her yüzyıl, biraz daha çok gerilemiş, daha çok düşmüştür.

Türkiye’yi yok etmeye girişenler, Türkiye’nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlı olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak birleşmiş ve ittifak etmişlerdir. Türkiye’yi ıslah etmek, Türkiye’yi uygarlaştırmak gibi birtakım bahanelerle, Türkiye’nin iç hayatına, iç yönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güç ve kuvvetini elde etmişlerdir.

Bu düşüş, bu alçalış, yalnız maddi şeylerde olsaydı, hiçbir önemi yoktu. Ne yazık ki Türkiye ve Türk halkı, ahlâk bakımından da düşüyor. Batı’ya yaklaştığımızı zannederken asıl mayamız olan Doğu maneviyatından tamamıyla soyutlanıyoruz. Hiç şüphesizdir ki bundan, bu büyük memleketi, bu milleti, çöküntü ve yok olma çıkmazına itmekten başka bir sonuç beklenemez.

Bu düşüşün çıkış noktası korkuyla, aczle başlamıştır. Türkiye’de fikir adamları, âdetâ kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki: ‘Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.’ Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. ‘Onlar bizi idare etsin’ diyorlardı. 

Atatürk, batılı emperyalistlerin hedeflerini çok net özetlemiş. AB ve küresel emperyalizmin bize, Türk-İslam alemine ve dünyaya İstanbul diye yutturduğu sözleşmenin zehirli sonuçlarıyla karşılaşacağımızı bir asır öncesinden anlatmış ve bizi uyarmış ama sahte Atatürkçülere gelde anlat. Emperyalizm, içimizdeki uzantılarıyla hain planlarını sinsice uygulamaya devam ediyor. Ülkemizde 30 - 40 yıl öncesine kadar bu tip olaylar yok denecek kadar azdı. Yüzlerce ülkede aynı anda gösterime giren diziler, filmler ve programlar sonucu bu olaylar giderek arttı. İstatistikleri incelerseniz zihinsel savaş ve bunun sonucu olan suç oranlarının gittikçe arttığını göreceksiniz. Karıncayı incitmeyen bir millet, komşusu açken tok yatmayı yasaklayan inancımız, milli kültürümüz ve değerlerimiz zihinsel savaşla önce tahrip edildi. Aile yapısını ve ahlaki bozan çizgi filmler, oyunlar, diziler ve programlarla şiddet içeren yazılımlar zihinlere yüklendi. Küreselleşmeyle yayılan kadına şiddet, ahlaksız ve vicdansız yaşam tarzı, zihinlere yüklenen bu küresel yazılımın çıktısıdır.

Gerçek bu olmasına rağmen, zihinsel işgal ve zihinsel soykırımın mimarı olan küresel anlayış, konuyu saptırmaya, çözümleri önlemeye ve kontrolü elinde tutmaya çalışıyor. Halbuki şiddet, taciz, tecavüz, gasp, hırsızlık gibi olaylardaki anormal artış, sinsice sürdürülen zihinsel savaşın sonucudur.

GREVIO adı verilen sömürge müfettişleri ve sömürge medyasıyla da kadına şiddeti önleme numarasıyla aslında bu yıkımı yönetiyor. Aydın dünyası ve halkın gözünden kaçırılan ise bir avuç oligarşinin çatışma ortamı yaratarak küresel sömürüyü gizlemesidir. Yani projenin hedefi sadece aile ve ahlakı yıkmak değil, bu yolla küresel sömürüye  karşı gelişecek muhtemel tepkileri önlemek.

Dünyadaki küresel sömürü düzenini özetleyelim ; Dünyadaki servet dağılımını ve milyarderlerini her yıl ilan eden Oxfam raporuna göre, en zengin 26 ailenin geliri 4 milyar insanın gelirinden fazla. Modern sömürü sonucu, dünya servetinin çoğunu gaspeden oligarşik azınlık servetini korumak ve modern sömürüyü sürdürmek için bilgi ve organizasyona dayalı akıllı bir sistem kurmuş bulunuyor. Faiz, döviz, borsa, emtia spekülasyonu dahil küresel sömürünün yarattığı sosyo-ekonomik sorunlar, yine küresel aklın bu sorunları çözme numarasıyla tezgahladığı iç çatışmalarla kördüğüm yapılıyor. Küresel oligarşi dikkatleri, el altından tezgahlayıp körüklediği şiddet ve çatışmalara çekerek, dünyaya "kuşa bak" oyunu sergiliyor. Sömürüyü başka türlü gizleme şansı yok. Gelişmiş ülkelerin bile bu oligarşiye olan borcu 280 trilyon doları aşmış bulunuyor. Ülkelerden sömürülen paralarla artan bu servet küresel değirmeni döndürüyor. Bu değirmen ise hasta eden yaşam tarzıyla sağlık ve hayatımızı öğütür. Bu devasa servet, bilgi ve organizasyon, küresel aklın öncülüğünde ulus devletleri tasfiye etmeye, kurmaya çalıştığı dijital dünya düzeniyle sömürü düzenini ebedileştirmeye çalışıyor. Ulus devletler ise ekonomik sıkıntıdan kurtulmak için çalınan paraların hiç değilse bir kısmını geri istiyor. Bu paraları geri dönmeye zorlayan ve küresel planı bozan düzenlemeler, küresel sömürü düzeninin çökmesi demektir. Küresel akıl önlem olarak, sağ-sol, laik-antilaik, etnik, dini, cinsiyet çatışmaları yaratıyor, karşı çıkanları da ifşa etmekle tehdit ediyor. Bu ifşaatların ülkeleri kaosa sokacağını biliyor. Küresel tezgaha bulaşan yönetimlerin bu tehdit ve şantaja karşı çıkması zor. İfşaat korkusu soygun düzeninin devamını sağlarken, borç krizi, açlık ve sefalet ülkelerin kaderi oluyor. Küresel mekanizma böyle işliyor. Küresel oyunları bilmeden, boyunduruktan kurtulmak imkansız.

Küresel iradenin organize ettiği muhaliflerin görevi ise küresel sömürüyü gizlemek için kendi devletini suçlamak ve küresel istek ve sözleşmeleri yerine getirmeleri için yönetimleri zorlamak. Bunlar devletlerin bütçesini sömüren, vergi ve zamları yutan küresel sömürü hakkında tek laf etmezler. Yüksek zam ve vergi alıyor diye devleti suçlarken faiz, döviz, borsa, emtia spekülasyonlarıyla devletleri trilyonlarca $ borca mahkum eden küresel sömürüyü gizlerler. Görevleri, sömürüyü gizlemek için kadın - erkek dahil tüm sosyal grupları, ırkları, inançları, sahte özgürlük- demokrasi sloganlarıyla birbiriyle çatışmalı haline getirmek. Küresel akla hizmet eden muhaliflerin kışkırttığı çatışmalar yüzünden enerjisini tüketen, aklı olan aydın ve bilim gücünü küresel vesayete kaptıran toplumlar, oynanan küresel oyunu göremiyor. Dünya çatışırken küresel sermaye cebini dolduruyor. Servetin az bir kısmıyla da çatışmaları körüklüyor ki, sömürü düzeni devam etsin. Çatışmayı yaratan da, çözüm diye dünyayı meşgul eden de aynı irade. Şimdi anladınız mı küresel tezgahın sözleşme diye sömürüyü dayattığını? Küresel sömürü ve çatışma tezgahını bilimsel verilerle bozacak olan aydın ve bilim dünyası ise, ne yazık ki küresel oyunun figüranı olmaktan başka bir işe yaramıyor. Çünkü trilyonlarca dolarlık bilimsel araştırmaları finanse eden küresel sermaye, bilim ve aydın dünyasına yön vermekle kalmıyor, aynı zamanda kendi çıkarlarının sözcüsü olarak devşiriyor. Bu oyun idrak edilmeden ne sömürü biter, ne de sömürünün devamı için yapılan zihinsel işgal ve soykırımın eseri olan çatışmalar biter. Küresel akıl, sözleşmelerin satırları arasına gizlenmiş kelimelerle ülkelerin elini kolunu bağlayıp dünyayı aldatan akıldır. Fulbright eğitim anlaşması, İMF, BM, DSÖ, Dünya Bankası, küresel ısınma ve pandemi dayatmalarına kadar... Küresel akıl ülkeleri çözüm diye önce deli gömleğine hapsediyor, sonra da deli gömleği içinde debelenen ülkeleri zevkle izliyor. Artık çok geçtir. İstesenizde çıkamazsınız. 

Anayasa madde 90/5 uyarınca, İstanbul Sözleşmesi kanun hükmündedir. Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz. Kanunların bu konuda farklı hükümler içermesi halinde çıkabilecek uyuşmazlıklarda, İstanbul Sözleşmesi hükümleri esas alınır. Anayasa’nın 11.maddesi uyarınca, İstanbul Sözleşmesi hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Bu gayrimilli sözleşme, ardında nasıl bir güç varsa Kıbrıs gibi milli davalardan bile yüksek bir oyla birbirine düşman partilerin tamamının desteğini alabiliyor. Metni hazırlayan akıl ve irade,  kanunların üstünde bir güçle sözlesmeyi anayasal güvence altına alıyor. Milli eğitimi vesayet altına alan gayrimilli Fulbright anlaşması neyse, sosyal hayatı vesayet altına alan İstanbul sözleşmesi de odur. Dış kaynaklı bu sözleşme, Milli iradeyi yansıtan Ankara sözlesmesiyle değiştirilmelidir. Tam bağımsız Türkiyeye yakışan budur.

Yanlış teşhisten doğru tedavi çıkmaz. Bu yüzden ne kadına şiddet, ne de sağlıkta şiddet önlenebilir. Şiddetin kaynağı, ekonomiden zihinsel savaşa acımasızca sürdürülen küresel anlayış ve küresel politikalardır. Küresel anlayışın zombiye çevirdiği yaratıklar, zihinsel yazılım nedeniyle ne yaptığını idrak etmeden vuruyor, kırıyor, öldürüyor. Karıncayı incitmeyen bir millet nasıl bu hale geldi, anlamadan şiddet önlenemez. Şiddet, sürdürülen zihinsel savaşın sadece bir cephesi. Ahlaktan vicdana tüm insani değerler yok ediliyor, yerine zombi yazılımı yükleniyor. Bu oyunu görün artık. Kimse küresel politikalardan vazgeçmeyeceğine göre şiddetin önlenmesi mümkün değildir. Ülkelerin ekonomik düzeyine ve şiddet yazılımının derecesine göre, şiddet azalır veya artar. Değişen sadece budur.

KÜRESEL YAZILIMIN PANZEHİRİ MİLLİ YAZILIM 

Bu yazılımı kim yapacak? Muhafazakar, milliyetci çevreler bile perde arkasını bilmeden çağdaş diye küresel değerleri körükörüne savunuyorsa, zihinsel işgal başarılmış demektir. Üst akıl diğer akılları kontrol ediyorsa, yaşadığız hayat size ait olamaz. Böyle bir dünyada siz kimin yazılımını yaşıyorsunuz? Kaybolan hayatınız nerede? Sağlıklı toplum için kötülük üreten bataklığı kurutan, iyilik, barış, adalet, özgürlük yazılımını zihinlere yükleyen, herçeşit küresel oyuna karşı halkı ve yönetimleri uyaran üst akıl olan Medya Akademisi kurulmalıdır. Kötülük tohumları saçan örgütlerle mücadele bilim ve akılla olur. Sosyal ve zihinsel hayatı şiddetten ahlaksızlığa kadar virüslerden temizleyen ve milli değerlere göre düzenleyen, güncelleyen Ankara sözlesmeniz yoksa, boşluğu ecnebi sözlesmeler anında doldurur. Hayat boşluk kabul etmez.

Sosyal ve zihinsel hayatı düzenleyen sözleşmeler her alanı gayrimilli küresel değerlere göre düzenliyor. Buna tahrip edilen dini ve milli değerlerde dahil. Bizi biz yapan DNAmız değiştiriliyor. İnsanı özgürleştirme hedefi olan İslamın, toplumu biat ve itaat zinciriyle modern robotlara dönüştüren zihinsel kölelik sistemiyle istismar edilmesi yüzünden, İslam alemi kan revan içinde acımasız şekilde sömürülüyor. Toplumu korumakla yükümlü aydın ve bilim dünyamız ile din adamlarımızın, bu zihinsel yazılımdan kurtulamadığını görüyoruz. Bu yüzden bilim ve teknolojik yönden geri kaldık ve oligarşik üst akla teslim olduk. Muhteşem bir medeniyetimiz var ama zihinsel mandacılık yüzünden batı medeniyetine alternatif olarak sunamıyoruz. Medeniyetimizi güncellemek, geliştirmek ve dünyaya sunmak için Fulbright yerine milli eğitim ve milli akademi gerek. Bunu yapacak olan bilim ve aydın dünyamız, çağdaş uygarlık diye dünyayı küresel ısınmaya, kan ve ateşe boğan tek dişi kalmış canavarın peşinden koşuyor, ondan medet umuyor.

İNANÇ SAVAŞI

Zihinsel savaşın en yoğun sürdürüldüğü alan dini inançlar. ABD belli başlı üniversiteler de Mevlana ve Yunus Emreyi akademik araştırma konusu yaparken İsrail Telaviv İslam Üniversitesinde yıllardır İslamı kendine göre yorumlayan ekipler yetiştiriyor. Neden acaba? Dünyanın belli başlı İlahiyat merkezlerinde yeni dünya dininin altyapısı hazırlanıyor. İngiliz başbakanı Churchillin dediği gibi, İslam alemini kaos ve çatışmaya sokmanın, geri bırakmanın yolu bir avuç din ajanıyla İslamı dejenere etmekten geçiyor. Asırlardır küresel şeytanın yaptığı bu. Bu yüzden 2 milyara yakın İslam alemi perişan ve din bezirganlarının elinde oyuncak olmuş, kan revan içinde. Bu yöntemle ülkemizi işgal etmek isteyen sömürgeci güçlere karşı, bu mekanizmayı anlamadan önlem almaya çalışıyoruz. Toplumu zihinsel yönden esir almaya çalışan zihinsel algı savaşının inceliklerini bilmeden, bu savaşı kazanmak mümkün değildir. Fetö orduyu, emniyeti, akademiyi nasıl sinsice ele geçirdiyse küresel medya da sinsice zihnimizi ele geçiriyor. Üst akıl dini kurum ve örgütleri ele geçirmek için, paralel yapı dışında bir sürü geometrik örgütü kullanıyor.

Asırlardır sürdürülen zihinsel savaşın hedefi : İslamı tahrif ve tahrip ile inananları saptırmak, İslamı insanlık nezdinde lekelemek. Bu hareket taa... başından beri planlı bir harekettir. Bunları bilinçli olarak kasten ve ısrarla yapıyorlar. Bu hain saldırılara karşı İslamın temiz inancını korumanın yolu, asırlardır şeytanın hurafe ve yalanlarla yaptığı kirliliği virüs taramasından geçirmek yani güncellemekten geçiyor. Değişen dünyanın sorunları karşısında çözümleri de bu yolla güncellemek gerekiyor. Diyanet ve akademi güncelleme görevini yapmadığı için boşluğu tahrif çeteleri dolduruyor. Güncelleme ; değişen dünyanın sorunlarının yeni bilimsel gelişmeler ışığında çözümü için İslam alimlerinin kafa yormasıdır. Yoksa ki İslamın ve Kuranın değiştirilmesi yani reform hareketi değildir. İslam alimleri yeni sorunlara yeni çözümleri tabii ki bilimsel kongrelerde tartışıp önerilerini topluma sunacaktır. Diyanet ve ilahiyat yani akademi konuyu bilimsel platformlarda tartışmadığı ve bireysel düzeyde takıldıkları için meydan, İslamı tahrif amacıyla yanıp tutuşan örgütlü ve sistemli çalışan küresel şeytana kalıyor. Bunlar da İslam alemini kaosa sokmak için bir taraftan yalan, uydurma ve hurafelerle İslam inancı tahrif ediyor. Diğer taraftan da, İslami reform ve  light İslam operasyonuyla İslamın temiz inancını değiştirmek için çalışıyor. Tahrif eden de, tahrifi bahane edip İslama saldıran da üst aklın piyonları. Görevleri, İbrani ve Vahhabi yorumlarla İslamı çağdışı göstermek, dünyayı ve müslümanları İslamdan tiksindirmek. Hedefleri uydurdukları yeni dünya dininin alt yapısı inşa etmek.

Bu zihinsel savaşın hedefi, kadın haklarını çiğneyen, sübyancılığa kapı açan ahlak dışı yorumlarla İslamı aşağılamak. Uydurma yalanlarla İslamı yobaz dini göstermek. İşid, Fetö gibi terör örgütleri bu anlayışın eseri. Biri radikal öbürü light. Nabza göre şerbet. İslamı karalamak için şeytana her yol mübah. Fetö diskalfiye olunca, kriptolar diğer cemaat ve tarikatlar içine sızarak yeni nifak ve fitne cephesi oluşturuyor. Önce tiyatro yazılıyor, sonra birlikte oynuyorlar : Bir grup şarlatan İslamı karalamak için saçma sapan bir laf ediyor. Medyadaki uzantıları da bu saçmalıkları İslama bağlayarak inanç ve değerlerimize saldırıyor. Bu tiyatroyu oynayanların görevleri inananlar arasında fitne çıkarmak ve toplumu bilim ve teknoloji yerine abuk subuk konularla meşgul etmek. İslam aleminin bilim ve teknolojide geri kalması bunların görevi ve bunların eseri. Zihinsel savaşa dönüşen din ajanlarının algı operasyonu yüzünden kadına ve çoçuklara şiddet ve cinsel saldırılar artmaktadır. Bu artış tesadüf değil, din ajanlarının planlı operasyonu sonucudur.

Düşmanın oyununu bozacak Zihinsel Savaş Merkezi, algı savaşından habersiz ülkeler için meçhul. Her çeşit medyadan geometrik yapılara kadar hangi yöntem ve örgütler kullanılırsa kullanılsın, toplumun iradesini esir almaya çalışan, özgürlük ve bağımsızlığımızı tehdit eden her türlü şeytani planı önleyecek kurum, zihinsel savaşta bilimsel yöntemleri kullanacak olan Medya Akademisidir. Yoksa altımızdan halıyı çekecekler, ruhumuz duymayacak. Zihinsel savaş, Milli güvenlik sorunudur. Ezberci, teste dayalı eğitim, insanımızı sorun çözmekten aciz düşünemeyen robotlara dönüştürüyor. Toplumu zihinsel köleliğe formatlayan küresel zombi yetiştiren eğitimden, acilen Milli eğitime geçmeliyiz. Sorun zihinsel özgürlük ve bağımsızlık sorunu, çözüm ise bilim, teknoloji ve akıl oyunu. Zihinsel özgürlüğü sağlamadan, bilimsel ve teknolojik yöntemleri kullanmadan zihnimizi ve inancımızı  koruyamayız.   Çağımız bilim teknoloji çağı. Artık istihbarat savaşları her çeşit medya üzerinden yapılıyor. Bunu bireysel takip etmek yeterli değil organize takip gereklidir. Medyadaki teknolojik gelişmeleri takip edecek ve PROAKTİF önlemleri alacak kurumun adı Medya Akademisidir. 200 Üniversite ve 170 binlik bilim ordumuz niçin var? Çağımızda sürdürülen zihinsel savaşı bilim ordusunu organize etmeden kazanamayız. Başımıza musibet gelmeden proaktif önlem alamıyoruz. Düşmanın silahıyla zafer kazanılmaz. Tweeter, facebook, instegram... Her alanda milli medyamızı kurmalıyız. Tek çare : En gelismiş bilimsel ve teknolojik yöntemleri kullanan Medya Akademisidir.. 

ZİHİNSEL SAVAŞ HER ALANDA 

En şiddetli muharebeler ekonomi alanında yaşanıyor. Faiz, borsa, altın, döviz ve kur savaşları, küresel iradenin spekülasyonuyla ülkeleri soyup soğana çeviriyor. Para basmanın kibarcası ucu açık parasal genişleme oldu. Yani bas basabildiğin kadar. Ekonomik ambargolar, direnen ülkeleri hizaya getirmek için. Dünya ekonomik krizle sallanıyor. Dünün zengin ülkeleri bugün iflasın eşiğinde. AB, sömürge ve ekonomik alanlarını kaybederken dağılıyor. ABD, AB dahil bütün ülkeler borçlu, alacaklıları kimse bilmiyor. Tayfuna yakalanan uçak ve gemilerin safra attığı gibi, ülkeler eskiye ait ne varsa atarak değişime zorlanıyor. 

Biriken dolar dağlarını eritmek için çıkarılan dijital paralar dünyanın birikimini iç ediyor. Trilyonlarca dolar için artık kanlı savaşlara ve işgallere gerek yok. Bir enter tuşuyla gelsin paralar. Bir taşla iki kuş : Hem doların patlaması önleniyor, hem de Bitcoin ile dünyanın serveti toplanıyor. Yaklaşan krizde borsadan çıkan dolarlar, önce dijitale sonra tekrar borsaya girecek. Başarının yolu, zihinsel savaşla yapılan algı yönetimi. Başarı, yapılan yazılıma bağlı. Milyarlarca insanı aldatmanın yolu algı savaşı.

Sadece ekonomi değil, yaşam alanlarımız da daralıyor. Ölmeden girdiğimiz çok katlı beton mezarlar şehirleri işgal ederken, AVM’ler tüketim tanrısının kabesi oluyor. İnsanı ve dünyayı tüketen bu yeni dinin elçisi medya, putları markalar, müridleri ise tüketim kabesinin hacıları. Böcek özlü kahvesinin lezzetini tavaf eden ve  devre-mülk gökdelenin tepesinden Kabe'yi minnacık gören yeni tip hacılar türüyor. Kutsal mekanları ve şehirleri kuşatan çağımızın putları, eski yunan tanrılarının marka isimleri, bu yeni insan tipinin gözdesi. Marka isimler dev gökdelenlerden mağazalara kadar her yerde hazır ve nazır. Bu yeni putların isimleri Türkçe olsa ne yazar? Zina ve binanın çoğaldığı, şeytanın farklı zevk ve tadlarla insanları aldattığı modern putperestlik çağına giriyoruz. 

Tüm hayatımız kameralarla izleniyor. Kredi kartları, cep telefonu, internet küresel gözün bilgisi ve kontrolü altında. Yaşadığımız hayat, sanki büyük gözün senaryosu. Özgürlüğün para ve güce devredildiği bu dünyada, zihnimize yüklenen sanal bir hayatı yaşıyor gibi yapıyoruz. Aslında yaşadığımız dış dünyanın bitmek bilmeyen istekleri... Seçeneklerin listesi önceden hafıza kartımıza işleniyor, biz de güya özgür seçimler yapıyoruz. Bunun neresi özgürlük? Gereksiz bilgiyi moloz gibi zihinlere boşaltan eğitim ve medya yüzünden beyinler enkaz altında can çekişiyor. Bilimsel mandacılığa göre formatlanan beyinler sorun çözemiyor, başkasından medet umuyor. Çağımızda milletleri köleleştirmenin en kestirme yolu bu.

HEDEF : ZİHİNSEL KAOS

İnançları bile sarsan bu zihinsel savaşla beyinler çözülüyor. Bilgi bombardımanı altında toplum ne yapacağını bilemiyor. Derin tarihi geçmişi olan milletler bile gözlerine far tutulmuş tavşanlar gibi şaşırmış ve çaresiz. Milletleri köklerinden koparan zihinsel soykırımla bütün tarihi değerler biçiliyor. Osman Gazi’den Fatih’e, Muhteşem Süleyman’dan Atatürk’e yapılan saldırılar sebepsiz değil. Şaşalı dizilerle, filmlerle, tarih sohbetleriyle, ‘gerçekler gizli kalmasın’ plağı eşliğinde sinsice beyinler yıkanıyor. Kadın kız peşinden koşan, zevk-i safa içinde yaşayan, halkı ezen, kardeş ve evlat katili vahşiler algısıyla ecdadımız kötüleniyor. Tarihe ve medeniyete yön vermiş bir milletin  tarihine olan saygı ve sevgisi yok ediliyor.

Tarihimizi küçümseyen, aşağılayan, kötüleyen bu saldırıların amacı, ‘insanı yaşat ki devletin yaşasın’ anlayışını dünyaya egemen kılan bir milleti köklerinden koparıp süpürmek. İslam alemine ve tükenen, çürüyen dünyaya umut olan inanç ve kültürümüzü kötüleyip, lider olacak milletmizin önünü kesmek. Milyarlarca dolar bunun için harcanıyor. Dev prodüksiyonlar bunun için yapılıyor. Zihinleri tarümar eden bu savaşın askerleri bir düzine yönetmen, senarist, tarihçi, araştırmacı, yazar, çizer, bilim adamı. Her çeşit entrika, kumpas, kehanet Türkiye’nin bölünmesi, çökmesi, yıkılması üzerine kurulu. Yazılan, çizilen, söylenen yalanların amacı zihinleri çelmek, ümitsizlik aşılamak, moral bozmak. 

Doğrudan beynimize saldırıyorlar, farkında değiliz. Tüm değerler siliniyor, beynimiz biçimlendiriliyor, bilgisayarımıza yeni programlar yükleniyor. Bizi biz yapan değerler elden giderken habersiz seyrediyoruz. Beş duyumuz ve zihnimiz gizlice ele geçiriliyor. Sonuçta algımız giderek değişiyor, dünyayı artık bu pencereden görüyoruz. Bizi yanıltarak irademizi ele geçirmeye çalışan bu karanlık savaş uyutuyor, aldatıyor ve tüm değerlerimizi yok ediyor. Görmemiz istenenleri görüyor, yapmamız istenenleri yapıyor, sinsi bir savaşın kurbanı oluyoruz. Yaşamsal sorunlarda bile beyinler donmuş, insanlar boş boş bakıyor. Her çeşit zihinsel aldatma sonucu dostu düşman, düşmanı da dost görmeye başlıyor, kendimizden bile şüpheye düşüyoruz. Sanki zaman tünelinde aklımız ve dimağımız kayboluyor. Akıl tutulması işte bu! Bilinçaltına gönderilen sinyallerle körpe beyinler yıkanıyor, geleceğin küresel robotları hazırlanıyor. İnsan ve toplumun yaşam tarzını kurgulamanın en kestirme yolu bu.

Eğitim ve medyanın eseri; kendi değerlerinden habersiz, dizi filmlerde gördüğünü taklit eden saygısız, bilgisiz, boş beyinli tipler giderek artıyor. Zihinsel soykırım işte bu. İnsan beynini ve yaşam tarzını kurgulayan kültürel salgın, sessiz ve derinden bulaşıyor. İnsan beynine en yoğun bilgi girişinin olduğu ortamlar; eğitim kurumları, medya, internet ve eğlence mekanları bu salgının yayılma yerleri. Çünkü bu virüs eğitim, öğretim ve medya yoluyla zihinlere kolayca nüfuz ediyor. Öncelikle aydın, sanatçı, toplum önderleri ve bilim adamları seçiliyor. Stratejik beyinlerin sessiz ve derinden ele geçirilmesi, her çeşit işgalden daha kolay ve etkili bir yöntem.

Küresel akıl zihinsel savaşta hedef kitle olarak toplumu X Y Z diye kuşaklara ayırıyor. X kuşağı dediği, zihinsel soykırım ve işgalden en az etkilenen grup. Y kuşağı orta düzeyde etkilediği, Z kuşağı ise tamamen kontrolü altına aldığı yeni nesil oluyor. Dünyayı değiştirecek dedikleri bu kuşağa yeni dünyanın yazılımını ve şifrelerini yüklemekle meşgul. Değişmesi zor olan yaşlılar ise harcanacak grup oluyor.

Küresel iradenin Z kuşağına verdiği rol, yeni dünya düzenine geçişin piyonu olmak. Bunlar için vatan en çok parayı veren yerdir. Küresel şirketlerde iş bulmak için çırpınırlar. Bunlara göre vatan, millet, bayrak, devlet modası geçmis kavramlardır. Önemli olan yüksek gelire kavuşmak, tüketim tanrısını tavaf etmektir. Küresel iradenin dünyayı sömürmesi ve insanı zombileştirmesi umurlarında değildir. Önemli olan dünya hayatı, kolay para, markalar ve zevkleridir. İçtikleri kahve, Irakta ölen milyonlardan daha değerlidir ama bir kedi veya ağaç için insanı ve doğayı yakıp yıkabilirler. Bu kuşak zihinsel soykırım ve zihinsel işgalin eseridir. Küresel medya bu nesli devşirmek için eğitimden medyaya bilinçaltı yöntemleri yıllardır uyguluyor.

Z kuşağını kim neden markalaştırıyor? Z kuşağını sosyal medya ile devşiren akıl, bu kuşağı marka haline getiriyor ve ona hem küresel çıkarları hem de küresel hedefleri misyon olarak yüklüyor ve bu kuşağı özgürlük ve demokrasi savaşcısı olarak pazarlıyor. Ne yiyeceğinden ne içeceğine, ne yapıp yapmayacağına kadar yüklenen zihinsel yazılımlarla bu kuşak güya özgür seçimler yapıyor. Bunun neresi özgürlük. Küresel marka ve modelleri almak için geceden kuyruğa giren bu kuşağa verilen misyon küresel yeni dünya düzeni. Küresel aklın zihinlere yüklediği yazılım bu. Yeni dünya kurmak için çalışan bu kuşak küresel aklın piyonu ve figuranı olduğunun farkında değil. Dünyayı yönetmek için artık yönetimleri darbeyle değiştirmeye gerek yok. Yönetimler sayıca artan bu kuşağın yani küresel misyonun çizgisine gelmek zorunda. Bu kuşağın ortak özelliği, küresel yazılımın piyonu olduğundan bihaber olmasıdır. Gelişmiş ülkelerin, dünyayı sömüren küresel akla 330 trilyon $ borçlu olduğunu bilmezler. Bu ülkelerin küresel şirketlerin ardındaki küresel aklın taşaronu olduğunu görmezler.  Borç ve faizle, petrolle, ilaç ve aşılarla devletleri vergi ve zamlara mecbur eden küresel şirketleri değil kendi devletlerini sömürgeci bilirler.

TV kanalları adeta uçak gemisi olmuş, toplumun algısını bombalayan haberler, diziler, programlar uçak ve helikopter gibi birbiri ardına sortiler yapıyor. Kıtalararası balistik füzelerin yerini uzaklardan gönderilen toplumu sarsan önemli dosyalar almış. Makyajlı ve süslü kuvvetler, bilgi verirken bütün yetenekleriyle zihnimizi ele geçiriyor. TV kanallarına konuşlanmış sivil kuvvetler, bildiklerimizi tersyüz eden dosyalarla beyinleri haşat ediyor. Devlet, hukuk, ekonomi ve sağlık alanındaki algılar tamamen değişiyor. Asırlardır düzgün ve tutarlı yaşayan bir toplum, bu hızlı değişimi kaldıramıyor. Gece gündüz yapılan bombardımanlar sonucu olup biteni şaşkınlıkla izliyoruz. Sanki hızlı trene binmiş gibi asırlık değişimleri sanal alemde bir anda yaşıyoruz.

Bu savaşın en etkili silahı medya. Planlanan davranış modeli, toplumun bilinç altına binlerce kere işlenerek tüm değerler ve bilgiler alt üst ediliyor. Yüklenen dosyalar, algı ve yaşantıyı yeniden formatlıyor. Algıyı ele geçiren, algı sahibine ait herşeyi ele geçirmiş oluyor. Ülkeleri işgal etmeye veya varlıklarını satın almaya bile gerek yok. Sahibinin algısını etkilemeniz yeterli.

Uzaktan kumanda elimizde, ekran karşısında hipnotize oluyoruz. Morfinli diziler ve reklamlar toplumun bilinçaltını uyuşturuyor, teslim alıyor. Bağımlılık artarken özgürlükler kayboluyor. Algıyı yöneten toplumu esir alıyor. Kanlı ve acımasız savaşlar, kıyamet sahneleri, soygun, hırsızlık, kapkaç, tecavüz ve insanlık dışı ne varsa hepsi, sıradan olaylar gibi zihinlere işleniyor. Amaç, insanlık vicdanını yok ederek vahşet dolu kötü bir dünyaya ve kötülük yapmaya alıştırma. Kötülük normalize ediliyor. Toplumsal şiddetin asıl nedeni bu. Bu yüzden dünyadaki vahşeti film gibi izliyoruz. Beyinlere kazınan algı aynı: kötülük o kadar da kötü değil, hayatın parçası. Kötülük dünyasında kötülerle ve kötülüklerle yaşamaya alışmalıyız. Kötülük bulaşıcı hastalık gibi hızla yayılıyor. Kötülük dünyasına hoşgeldiniz. 

Borcu için böbreğini satanlar, ailesini dövenler, doktorunu öldürenler… Çocukla evlenme, tecavüz, her çeşit ahlaksızlık ve sapıklık normalize ediliyor. Nasıl yaşayacağımızdan, hangi markayı alacağımıza kadar her şey zihnimize yüklenirken, kirlenmiş akvaryumda biz kimin hayatını yaşıyoruz? Kaybolan bize ait yaşam nerede?

Artık her türlü kriz ve çelişki beklenir ve normal karşılanır oldu. İnsanlar, vahşeti seyrederken afiyetle yemeğini yiyor. Sigaraya yapılan kamuflaj tecavüze, vahşete neden yapılmıyor? Bilinçaltına yüklenen vahşi batının şiddet programları yerine, karıncayı bile incitmeyen kültürümüzü yüklemek gerekiyor ama aydınımız, çağdaş uygarlık diye sorun yaratan anlayışta çözüm arıyor, ondan medet umuyor. Beyin nakli nasıl yapılır?

HEDEF : MODERN PUTPERESTLİK

İnsanlık alemi, hangi inanca sahip olursa olsun yaşam tarzı olarak pazarlanan bu Piyasa dinine göre yeniden formatlanıyor. Yaşam tarzını sinsice beyinlere tebliğ eden medyatik liderler piyasa dininin elçileri, en ücra yerlere kadar nüfuz eden 350 küresel şirket melekleri, herkesin sürekli tavaf ettiği gökdelenler ve AVM’ler ise, yeni dinin kabesi ve tapınakları olarak gerçek hayatta yerini alıyor. Renkli camdan el sallayan yakışıklı ve güzelleri sahte cennetin hurileri olarak hizmet ediyor. Kredi kartları, piyasa tanrısının rahmetini sürekli dağıtırken, borsa, faiz, dövizden oluşan şeytan üçgeni ödül ve cezanın dağıtıldığı sistem olarak yerini alıyor. Gerçek hayatta insanlar şeytanın modern putlarına tapınmaya mahkum. Tesbih edilen yeni putlar; borsa, faiz, döviz ve para. İnsanlık aleminin binlerce yıl sonra geldiği yer, işte bu modern putperestlik.

Bu küresel proje kapsamında, asırlardır hüküm süren dinlerin altı oyuluyor. Bu amaçla devşirilen sözde din adamları, şeytani yöntemlerle ve sinsice inançların temellerini sarsıyor. İnananlar arasına şüphe, nifak ve fitne tohumları serpiliyor. Klasik dinler yerine pazarlanacak Holistik piyasa dinine uygun ortam hazırlanıyor. Küresel şeytan, bu yeni dine inananlara tanrı payesi ve cennetin anahtarlarını veriyor. Günah haram ve cehennemin olmadığı bu yeni dinde, bir şeyin olması için onu aklınızdan geçirmeniz yeterli. Zihinler önce karıştırılıyor, sonra inkarla siliniyor ve yerine quantum masalı yükleniyor.

Bu amaçla tüm dini değerler, inançlar ve kurallar özel imal edilen din ajanlarınca çelişkili hale getiriliyor, altüst ediliyor ve yok sayılıyor. Peygamberlerin Hazreti sıfatı bile bu amaçla yok ediliyor. Kelimeyi tevhid’den ‘Hz. Muhammed Allah’ın resulüdür’ gerçeği de bu kapsamda siliniyor. Şeytanın yeni oyunu bu. Peygamberleri sıradan postacı haline getirip devre dışı bırakmadan, yeni din nasıl pazarlanacak? Hz. İsa ve Hıristiyanlıkla ilgili çıkarılan şüphe ve fitnenin amacı da bu. Bir düzine devşirilmiş din ajanı, görevlerini sabah akşam aksatmadan yerine getiriyor ki, inananlar şaşırsın, şüpheye düşsün. Neye ve kime inanacağını bilemez hale gelsin. Zihinsel savaş, zihinleri haşat ediyor.

Bir anda piyasaya salınan Marksist din adamlarını da unutmayalım. Onların misyonu farklı : Dünyadaki küresel sömürüyü gizlemek ve sömürü altında inleyen müslümanları birbirine düşürmek. Küresel oligarşi yerine, İslami sermayeyi hedef göstermek. Sanki dünyayı yeni yeşeren Müslüman zenginler sömürüyor da bunlar onlara karşı savaş açmış. Küresel sermayeden ve asırlardır onun acımasız sömürüsünden tek kelime bahseden yok. Küresel sömürüye karşı müslümanlar nasıl mücadele etmeli, ondan da bahseden yok. Sömürüden bitap düşen ülkelerde, Müslümanlar sömürüden arta kalanları paylaşırsa sorunlar çözülürmüş.

Küresel sömürüyü kabule zorlayan ve çözümü fakirliği paylaşmakta gören bu plan, bir anda İslam ülkelerine dayatılıyor. Asırlardır İslam alemini sömüren oligarşiyi gizleyen ve halkı birbirine düşüren bundan daha şeytani bir plan var mıdır? Bilim ve teknoloji üretimine başlayan İslami sermaye birikimini yok etme planı, küresel proje. Adamlar sermeyenin el değiştirmesini ve teknolojik amaçlı kullanılmasını önlemek için canla başla çalışıyor. Bilim ve teknolojide atılım olmazsa, zulüm ve sömürüden kurtulmak mümkün değil ama bu konuda tek kelime eden yok. Batının sömürüsü, bizi öbür dünya ile oyalayan, şüphe ve nifak sokan din ajanları sayesinde, bu oyunu görelim.

Bilimsel ve belgesel kıvamında programlarla inançlar sarsılıyor. Güya dinler, peygamberler, medeniyet hatta insanoğlu yıldızlardan gelen uzaylıların eseriymiş. Vizyona giren yeni masalın adı : Darwin tutmadı, Uzaylı teorisi verelim. Esir alınan beyinler düşünemiyor : En yakın yıldızın dünyaya uzaklığı 70.000 ışık yılı. Her şeye kadir Allah’a inanmak yerine uzaylı putların izini aramak : modern putperestlik. İslamın özgürleştirdiği insanı tekrar uzaylı putların esiri yapma girişimi, Kabe’den şehirlere kadar her yeri kuşatıyor. İlkel insanın taptığı uzaylı putların marka isimleri her yerde hazır ve nazır. Putperestliği yeniden dirilten savaşın hedefi ebedi kölelik, silahı ise tüketim. İnançlar ve bütün değerler tüketiliyor.

Nükleer Kıyameti takiben uzaydan kurtarıcı mehdi gelecek kurgusuna zihinler hazırlanıyor. Uzaylı amcaların holistik dinini pazarlamanın yeni yolu bu. Reklam edilen güya bilimsel - belgesel programların tekrar tekrar yayınlanmasının nedeni, düpedüz beyin yıkama. Ehli kitabın tüm inançları kılıçtan geçiriliyor kimse farkında değil. İmana yönelen bu nükleer saldırının hedefi, resmen zihinsel soykırım.

Bu amaçla kutsal dinlerin sinsice altı oyuluyor. Dinler, inançlar, sistemler birbirine karışıyor. Vahşi kapitalizm abdest alıp ihrama giriyor, sonra da mülkiyeti inkar ederek sosyalizme rahmet okutuyor. Günah sevap, helal haram birbirine karışıyor. Şüpheye düşen insanlar, kime ve neye inanacağını bilemiyor. Nuh tufanından On emirin saklandığı Ahid sandığına kadar bütün kutsal metinler uzaylı amcalara bağlanıyor. Yarın Cebrail’in de uzaylı olduğunu ima ederlerse şaşırmayın sinsice yapılan saldırılar nükleer boyutta yani imana yönelik. Her alana yayılan bu acayip savaş, küresel şeytanın uzaylı müridleriyle, konuya fransız ehli kitap arasında.

Planlı, programlı, dış kaynaklı kötülük tohumları ekiliyor. Hiçbir inançta olmayan netliğe sahip olan yüce dinimiz hakkında namazdan oruca, zekattan kurbana kadar çıkarılan fitnenin amacı da aynı: zihinleri bulandırıp insanları şüpheye düşürmek. Melekler kaç kanatlı? Adam başı kaç huri düşüyor? Zihinler bunlarla meşgul edilirken göz göre göre dini, milli, ahlaki değerler yok ediliyor. Bir taraftan birbirine zıt din adamları ve dini yayınlar, öbür taraftan morfinli diziler, reklamlar, filmler beynimizi perişan edip uyuştururken narkozun etkisiyle pelte gibi oluyoruz. Sıra kanlı kardeş kavgasını başlatacak altın vuruşa geliyor. Kanlı ve masraflı savaşlar son hamle.

HEDEF : ZİHİNSEL KÖLELİK

Zihinsel ve kültürel değerleri çökertilen toplumları birbirine düşürüp yıkmak batının uzmanlık alanı. Osmanlı böyle çökertildi. Afrika böyle sömürüldü. Bir avuç sözde aydın, tarihçi, siyasetçi, medyacı, bilim ve din adamı, bu kansız savaşın komutanı. Bilinçaltı laboratuarları bu yeni savaşın komuta merkezi. En ince noktasına kadar incelenen dini, milli, ahlaki değerlerin hassas sinir uçları belirleniyor ve konunun uzmanları operasyona başlıyor. Karikatürlerle, filmlerle yapılan saldırılar, bayrak ve yüce kitabımız Kuran'ı yakma provakasyonları hep aynı senaryonun parçası. İslam alemi, nifak tohumları sonucu kan revan içinde birbirini yok ederken, sömüren dünyanın neden burnu bile kanamıyor? Müslümanları terörist gibi gösterme girişimi ve ‘medeniyetler çatışması’ palavrası bu aşağılık savaşın hain planı.

Bu zihinsel savaşın hedefi toplumsal aklımızı esir alıp yönetmek. Bu savaşın kurbanları bilim ve teknoloji üretemiyor, hiçbir sorununu çözemez hale geliyor. Çağımızda asgari ücretli köleleştirmenin en kestirme yolu bu. Bu yüzden İslam alemi kan revan içinde birbirini yok ederken, batı dünyasında kimsenin burnu bile kanamıyor. Bu yüzden doğal kaynaklara sahip İslam aleminin üretimi bir İtalya kadar değil. Adamlar, bizi otla çöple, alternatif masallarla meşgul ederken milyarlarca dolarlık ilaç ve teknolojiyi bize satarak köşe oluyorlar. Akıl oyunu böyle oynanıyor. Bu oyunun amacı; yalan dizilerle, anlamsız tartışmalarla oyalanan toplumu reklamlarla tüketim çukuruna gömmek. İsrafı yasaklayan kültürümüzü vahşi batıyla tüketmek.

Yaşam tarzımızı kirleten, değerlerimizi çürüten ve her çeşit hastalığı üreten, işte bu zihinsel savaş. Bu kirli ortamda zihinsel, sosyal ve ruhsal sağlığı korumak imkansız. Sağlıktan ekonomiye her alanda devam eden bu savaşı idrak edemeyen toplumların, en değerli varlığı olan zihnini koruması çok zor. Bu savaşı bilmeyen millet ve devletlerin yaşama şansı yok. Bu savaşın galibi, insan beynine hükmedecektir. Bu karanlık savaşta teslimiyet kölelik, kaçmak ise imkansız. Bu savaşı; ya biz kazanacağız ve gerçek anlamda özgür olacağız, ya da ipleri dış dünyanın eline teslim edecek, paraya ve güce tapan, modern putperest köleler olacağız. Bu sinsi savaşı anlayan ve önlem alan Medya Akademisine ihtiyaç duyuyoruz. Yoksa halimiz harap. Bir süre sonra nasıl bu hale düştük diye dövüneceğiz ama iş işten geçmiş olacak.

Kaynak : Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap, 2006



Bu yazı 1,349 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    16,301 µs