En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
1 Ocak 2018

BİLİM DÜNYASINDAKİ VESAYET



İkinci dünya savaşı sonrası dayatılan Marshall misyonu ve Fulbright eğitiminin amacı, zihinlere vesayet yazılımını yani zihinsel ve bilimsel mandacılık sistemini yüklemekti. "Çağdaş batının parçası olmak istiyoruz, her şeyin en iyisini, en doğrusunu biz bilmeyiz, sömürgeci Batı bilir" anlayışı, savaşa girmediğimiz halde bizi esir aldı. Çağdaş denilen batı, dünyayı ve insanı perişan ettiği halde, hala batının parçası olmaya can atıyoruz. Toplumları zombiye çeviren, efendisine aşık eden, postmodern köle eden bilimsel ve zihinsel mandacılık, işte böyle bir felakettir. Eğitim dış kaynaklı olursa, zihinleriniz, yaşam tarzınız, kültürünüz milli olmaktan uzaklaşır, gayrimilli olur. Savaşların hedefi, modern sömürüyü pekiştiren yaşam tarzını dayatmaktır. Acıtmadan yapılan bu savaşın adı zihinsel savaştır. Hedefi bilim ve teknolojiden uzak, tüm değerlerini kaybetmiş zombi toplum yaratmaktır. Ülkeleri bilim ve teknolojiden uzaklaştırmanın yolu da, mistik yaşam tarzını empoze etmekten geçer. Koca Hint kıtası bu yöntemle acımasız bir şekilde sömürüldü. Bilim ve teknolojik üretimde bir İtalya etmeyen 57 İslam ülkesi de yine bu yolla acımasız bir şekilde sömürülüyor.

Silah, füze kalkanı, uçak, nükleer teknolojiniz yoksa, savunmanızda dışa bağımlı olursunuz, Milli güvenliğiniz ve siyasetiniz vesayete dayanır. Ekonomiden üretime, siyasetten savunmaya kadar herşeyin temeli teknolojidir. Teknolojiniz yoksa akıllı telefondan uçak ve otoya kadar dışa bağımlı olduğunuz için ekonominiz bozulur, borç almak zorunda kalırsınız. Borç alan emir alır. Düyunu umumiden, Dervişe mahkum olduğumuz 2001 krizlerine kadar bu acıyı son 2 asırdır yaşıyoruz. 

Savaşları kazanan sadece silah gücü değil, bu gücü de yaratan beyin gücüdür. Biyolojik savaştan dijital ve zihinsel savaşa kadar her yöntemle saldıran düşmana, yeni savaş yöntemlerini bilmeden karşı koymak mümkün değildir. Düşmana karşı koyacak yöntemleri, bilim ve teknolojik gücü yaratacak olan da yine beyin gücüdür. Düşman bu yüzden önce beyin gücünü yani bilim ve aydın dünyasını ele geçirmeye çalışır. Bu nedenle önce eğitim sistemini kendi çıkarlarına uygun hale getirir. Fulbright eğitim sisteminin amacı, modern sömürüye elverişli bir toplum ve işgücü yaratmaktı ve yarattı.

Zihinlere gayrimilli yazılımı yükleyen Fulbright eğitimi ve yabancı kolejler yozlaşmaya ve beyin göçüne yol açarken akademiyi bilim ve teknolojide mandacılığa mahkum etti. Zihinsel işgalin kadroları, milli aşıdan milli uçağa kadar yapılan üretimi engelledi. Milli teknolojik hamleler darbelerle, gayrimilli medya ve iş dünyasıyla önlendi. Trilyonlarca doları dışarıya transferle görevli sömürü dünyasının içimizdeki taşaronları ve komisyoncuları, yerli oto yerine şeftali üretin diye dalga geçtiler. Vesayetin kadroları teknolojik üretimi engellemek için akademinin üniversite-sanayi işbirliğini yok ederek, akademiyi batının papağanı yaptı. Bunlar yüzünden ilaç, aşı, tıbbi teknoloji, oto, uçak ithalatına trilyonlarca dolar ödedik. Cari açığın, ekonomik krizlerin, yoksulluk ve yozlaşmanın, siyasi kargaşa ve kaosun gerçek nedeni Modern sömürgecilik işte budur.

Hastalık ve sömürü lobisinin gücü, bilim dünyası üzerinde kurulan vesayet sistemine dayanır. Dünyaya yön veren küresel şirketler, dünya nüfusunun çoğunun gelirinden fazlasına sahip bir güç olarak sadece bilim dünyasına değil devletlere, bilimsel kurumlara, akademiye ve sivil toplum kurumlarına yaptığı yardımlarla sızmış bulunuyor. Küresel aklın emrindeki bilim dünyası, düne kadar bunlar insanlığa hizmet ediyor diye hastalık ve kanser lobisini savunurken, bugün kansere yol açan glifosat için ödenen 11 milyar dolar tazminat karşısında suspus. Bu sadece bir örnek. Küresel çıkarları körü körüne savunan bilim dünyasının bu ezberlerin dışına çıkması çok zor. GDOlu mısır şekerinden yan etki nedeniyle piyasadan çekilen bir sürü ilaca kadar bu acı gerçeği yaşadık. Dünyanın en ileri ar-ge merkezlerinden milyar dolarlık bilimsel araştırmalara, bilimsel kongrelerden burs ve kredilere kadar trilyonlarca doları harcayan küresel akıl, bilimsel rehberlerden kurallara kadar bilim dünyasını avcunun içine almış bulunuyor. Aykırı fikirleri susturmanın yolu ise basit : Bilimsel kanıt olmadan fikir beyanı yasak. Peki kanıt için milyar dolarlık araştırmaları gariban halk nasıl finanse edecek. Parayı veren kuralı koyuyor. Zaten GDO araştırmaları izne tabi yani yasak.

GDOdan tarım ilaçlarına kadar bilimin finansmanını sağlayan yapı kendi plan ve hedeflerini bilim diye dayatıyor. Bilim dünyasını bu filmin figüranı olarak kullanıyor. Trilyonlarca dolarlık ilaç, aşı, elektronik, taşıt, uçak, yazılım, pahalı teknolojinin pazarlanması, bürokratik oligarşi ve akademik destek olmadan mümkün değil. Bilim dünyasındaki vesayete devşirme aydınlar da destek veriyor. Küresel ısınmadan pandemiye, dijital devrimden her çeşit ilaç, aşı ve yüksek teknoloji ürünlerinin pazarlanmasına kadar bu tezgahı görüyoruz. Bilim dünyası küresel çıkarları bilimin gereği diye pazarlarken yönetimler de kararlarında bunu gerekçe yapıyor. Küresel çıkarlara uygun kamuoyu yaratmak bunların görevi. Sonuçta küresel ısınma ve pandemiyle mücadele bahanesiyle dünyaya yeni format atılıyor. 

Küresel ilaç ve teknolojinin pazarlanması için milli ve yerli üretimin de engellenmesi lazım. Kongreler ve küresel akademi bunu garantiliyor. Bilimsel kongrelere harcanan milyarlarca dolar, küresel üretim dağlarını pazarlarken bilimsel pezoluk sistemini kullanıyor. Küresel aklın kurduğu postmodern sömürü düzeni sessiz ve derinden işte böyle tıkır tıkır işliyor. Modern sömürünün Bermuda şeytan üçgeni kırılmadan milli aşı, ilaç ve teknolojinin gelişmesi zor.

Ülkelerin yönetimleri, pandemiden GDOya, her çeşit gıda ve ilaca kadar bilgi isteyen her konuda, yetkin bilim insanlarına danışıyor, raporlar alıyor ve buna göre hareket ediyor. Güzel bir yöntem. Bilimsel danışma gereken durumlarda, söylentileri veya kamuoyunu değil bilim dünyasını dikkate alıyor. Her konuda işin ehli olarak bilinen bilimsel kurum ve kişilere soruyor. Dünyada izlenen yol budur. Bunda bir yanlış yok. Doğrusu bu. Masai kabilesi bile bir bilene danışıyor. Bu gerçeği bilen küresel akıl ise kurumları yöneten beyni ve aklı yani akademiyi vesayet altına almaya çalışıyor. Milyarlarca dolar yatırdığı bilimsel  araştırmalardan bilimsel kongrelere, bilime yön veren bilimsel rehberlere, burslara, fon ve kredilere kadar boşuna yatırım yapmıyor. Bu yüzden dünyadaki yönetimler her konuda aslında bilime yön veren küresel akla danışmış oluyor. Bunun alternatifi yok. Küresel akla aykırı bilim insanları ise dışlanıyor ve susturuluyor. Küresel medya ise zihinleri kolayca devşiriyor. Pandemiden küresel ısınmaya kadar her konuda bu baskı ve oyunu görmek mümkün.

Peki ülkeler açısından yanlış nerede? Neden bizi aldatan, hasta eden ve hayatımızı karartan bir dünyada yaşıyoruz? Bir kere daha anlatalım da devletinizi suçlamayın.

Bağımsız ve özgür olması gereken bilim dünyası, bağımsız ve özgür değil. Milyar dolarlık bilimsel araştırmalardan dünyanın her yerinde yapılan bilimsel kongrelere kadar bilim dünyasına ve bilimsel rehberlere yön veren küresel vesayetin etkisinde. Bu yüzden bilimsel gerçekleri küresel çıkarlara göre yorumluyor ve yansıtıyor. Çünkü akademi ve bilim dünyasının beyin olduğunu bilen küresel üst akıl, asırlardır bu gücü etki altına almaya çalışmış ve başarmış. Dünyanın en ünlü bilim kurumları ve üniversiteleri zaten kendi elinde. Süper beyinler, küresel iradenin milyar dolarlık araştırma laboratuvarlarında küresel üst akla çalışıyor.

Milyarlarca dolarlık bilimsel araştırmaları  finanse eden küresel akıl, bilim ve teknolojinin gideceği yönü de kolayca belirliyor. Bilim dünyası ve akademi, bu yarışta yer almak için çırpınan figuran rolünde. Milyonlarca insanın ölümüne yol açan patlayıcıları pazarlayan Alfred Nobel, Barış Ödülü dahil bir sürü ödülü her yıl dağıtarak bilim dünyasının ve insanlığın hayranlığını kazanırken bilim dünyası bu ödülü almak için can atıyor. Ödülü dağıtan akıl bilimin gideceği yönü de belirliyor. Dijital devrimden Marsa yolculuğa kadar teknolojiye ve bilime yön veren kim? Akıllı ilaçlar, kişiye özel tedaviler, biyoteknoloji ve biyogenetik ilaçlar... Küresel ekonomiyi, kanlı petrolden sağlık sektörüne kaydıran aklın hedefi trilyon dolarlar. Mesela hipertansiyonu ve obesiteyi önleyen koruyucu yöntemler yerine ilaç araştırmalarına milyar dolarlar harcıyor. Çünkü hasta edip tedavi etmek daha çok para kazandırıyor. Hastalıkları niye önlesin ki? Mesela hastalık üreten yaşam tarzının sonucu sayısı 1 milyarı aşan obesiteyi önlemek yerine ameliyatlar, ilaçlar, diyetler... dev bir sektör yaratıyor. Küresel yaşam tarzını dayatan kim? Bilim dünyamız ise ABD de yılda 300.000 kişi obesite ameliyatı oluyor, bu ameliyatlar bizde niye az diye müşteri arıyor. Hızla artan kısırlık nedenlerini ortaya çıkarmak ve kısırlığı önlemek gerekirken, bilim dünyası tüp bebek merkezlerinde gel - gel yöntemiyle cebini doldurmaya çalışıyor. 

Bu konuda yüzlerce örnek mevcut. Amaç bilimsel doğrular değil, küresel politikalar. Mesela ABD halkı yılda kişi başına 125 kg, Avustralya 139 kg, Türkiye 12 kg et tüketirken bilim dünyamız, küresel ısınmayı önlemek amacıyla planlanan beyaz ete geçme projesine alet oluyor. Kırmızı et her yönden zararlı, yemeyin diyor. Et yiyenlerde Covide yakalanma oranı çok yüksek, veganlarda ise çok düşükmüş. Kendi halkının ete hasret olduğundan habersiz, kulağına üflenen lafları bilim diye yutturmaya çalışıyor. Halbuki bilim dünyamızın tartışacağı konu ; biz neden gelişmiş batı dünyasının onda biri kadar et yiyoruz? Bu oranı nasıl artırabiliriz olmalı ama küresel aklın devşirdiği zihinlerin bu soruları sorması, tartışması ve çözüm bulması zor. Aykırı fikirler anında rezil edilir ve susturulur. Yakında küresel akla aykırı fikirleri yasaklayan kanunlar çıkarsa şaşırmayın. Halbuki bilim aykırı fikirlerle gelişir.

Bilim dünyası aynı hatayı sigara, yumurta ve tereyağ konusunda da yaptı ve halkın güvenini kaybetti. Bilim dünyası bir dönem sigarayı ilaç olarak yazıyordu. Yeni çıkan ilaç ve aşılar sömürge ülkelerde bunların dayatmasıyla deneniyor. Gelişmiş ülkelerde yan etkiler nedeniyle milyarlarca $ tazminat ödenirken bizimkiler özür bile dilemiyor. Domuz gribinden yasaklanan ilaçlara kadar bu rezilliği yaşıyoruz.

Bir elin parmağı kadar bilim insanı bilim mafyasına karşı çıkıyor ama başlarına gelmedik kötülük kalmıyor. Hemen aşağılanıyor ve değersiz hale getiriliyor. Dolayısıyla meydan küresel iradenin devşirdiği sözde bilim dünyasına kalıyor. Bunlar örgütlü, iyi yetişmiş ve küresel direktiflere göre hareket ediyor. Anında devletimizi kötüleyen bildiriler ve mektuplar yazarak birlikte harekete geçerek dünyayı etkiliyorlar. Hain imza kampanyasında bunu gördük. Eğitim masraflarını ve maaşlarını bu millet ödesin, bunlar da Türkiye aleyhine kampanya yapsın. Yabancı çıkarların beslediği kripto yapılar Türkiye için çalışır mı?Bunları tasfiye etmeden de Türkiye gizli boyunduruktan yani postmodern sömürüden kurtulamaz. 

Bilim dünyası, öğrenim burslarından kariyer çalışmalarına, bilimsel araştırmalardan kongrelere kadar küresel iradeye bağımlı olduğu için, bilime yön veren küresel iradeye aykırı hareket edemiyor. Dolayısıyla bunların akıl ve fikir verdiği medya ve bürokrasi de vesayetin dümen suyunda gidiyor. Küresel akıl işini biliyor : Önce DSÖ, FAO, Greenpeace gibi küresel örgütlerin güdümünde devşirilen bilim kurullarını harekete geçiriyor, onlar da küresel plana uygun kararları bilimin ve bilimsel araştırmaların gereği olarak sunuyor. Zaten ne devletler ve ne de akademi, bu çıkarlara aykırı bilimsel araştırmaları yapamaz. Bu yüzden küresel araştırmaları yapan küresel iradeye muhtaçtır. Onlar ne derse inanır. Çünkü bilimsel rehberler de küresel iradenin öncülüğünde yapılan bilimsel araştırmalara göre ve onların finanse ettiği bilim dünyası tarafından hazırlanır. Milyar dolarlık bilimsel araştırmalardan, onbinlerce bilim adamı ve doktorun dünyanın bir ucundan öbür ucundaki kongrelere taşınmasına kadar her çeşit harcama finanse edilir. Pahalı ilaç ve teknolojinin reklam ve pazarlaması için bu şarttır. Kimse bilimsel kongrelere milli format atamaz, buna ülkemiz de dahil. Milli format atılsa zaten süpergüç olacağız ama attırmazlar.

Toplumun beyni akademidir. Bürokrasiden siyasete, medyadan eğitime yönetici kadroları akademi yetiştirir. Bu yüzden dünyayı ve ülkeleri yönetmek isteyen güçler önce akademiyi ele geçirmek ister. Bunun yolu da yabancı kolejlerde çocuk yaşta işe başlamaktır. Özgürlük ve bağımsızlık için önce akademinin küresel boyunduruktan kurtulması yani bağımsız ve milli hale getirilmesi gerekiyor. Unutmayın devşirme akademi gençlerimize ülkeyi terkedin, ABD ye kapağı atmaya bakın diyor. Bunların devşirildiği yabancı kolejlerin amacı, hem ülkenin üst aklını ele geçirmek, hem de eğitim parasını bizim ödediğimiz insanları kendi çıkarları için kullanmak. 

Bilimsel araştırmalar ve bunları sunan bilim dünyası hakkında yapılan en büyük hata, bilimin değişmez ve tartışılmaz gerçek, bilim adamlarının da her söylediği fikrin doğru olduğunun sanılmasıdır. Söylenen şeyler aslında bilim insanlarının yorumundan başka bir şey değildir. Yorumlar ise kişiden kişiye, zaman ve mekana bağlı olarak değişebilir. Bilim insanlarının söylediği görüşler değişmez gerçek değildir. Farklı araştırmalarla farklı sonuçlar ortaya çıkabilir. Bilimin doğası budur. Din imana, bilim ise inkara dayanır. Eski bilgileri inkar etmeseydik, yeni bilgilere sahip olamazdık. Bilim adına sunulan bilgilerde en büyük yanlış, düşünmeden, sorgulamadan ve tartışmadan söylenenlerin doğru olduğuna iman etmektir. Bilimin gelişmesi imana değil inkara dayanır gerçeğini bilmeden söylenenleri hemen doğru kabul ediyoruz.

Diğer bir hata ; düşünme, yorumlama ve karar verme yetkisini otoritelere devretme tembelliğidir. İnsanlar, kendi sağlık ve hayatıyla ilgili pek çok kararı, onlar en doğrusunu bilir diye uzmanlara bırakır. Düşünce ve kanaatlerimizi, bilim adamı diye kimseye devredemeyiz. Bilim adamı en iyisini bilir diye kimsenin vesayetine giremeyiz. Kimse bizim adımıza düşünemez, konuşamaz veya düşüncelerini dayatamaz, dayatmamalı. Reklam ve yalana dayalı medya dünyasında kimse bizim adımıza bedavadan iş yapmaz. Hiçbir fikir, kendi süzgecimizden geçirmedikçe bize ait olamaz.

Bu acı gerçeği 99 Depreminde yaşadık. Bizim adımıza proje yapanlar, imza atanlar, karar verenler canımızla oynadı. Üzerimize yıkılan aslında 70 yılın enkazıydı. Onbinlerce insan bu enkazın altında can verdi. Binlerce moloz kamyonu riskli olduğu için hala yıkılan binaların enkazını taşıyor. Toz toprak içinde dev nakliye kamyonları arasında yaşamaya çalışıyoruz. Kimse sormuyor : Bunlar neyin enkazı? Söyleyelim : Bunlar Türkiyenin deprem bölgesi olduğunu bilmeyen bilim ve aydın dünyamızın enkazı. 

Mağara adamlarının binlerce yıllık binaları bile tarihe meydan okurken, 15 - 20 yıllık binalar neden çürük? Yoksa bu evler kaçak mı yapıldı veya gecekondu mu?  Bu evlerin yapıldığı döneme damgasını basanlar ülkemizin en önemli üniversitesinin yetiştirdiği mühendisler değil mi? Peki üniversiteler bu riskli binalar yapılırken neden uyarmadı? Üniversiteler ne işe yarıyor? Üniversiteler ve yetiştirdiği mühendisler riskli binalar yapıyorsa, bunu kontrol etmesi gereken devlet kurumları da buna göz yumuyorsa halkın suçu ne? Sürüyle üniversitesi, rektörü, dekanı, profesörü, doçenti, mühendisi, yazarı, çizeri olan ülkede bu enkazın sorumlusu kim? Bunu soran yok. Hesap soran hiç yok. Olan zavallı halka oluyor. Diyelim ki yönetenler uyudu. Peki bu binaların projesini çizenler, yapanlar, kontrol edenler kim? Bunlar kimin adına görev yaptı ve bunları hangi üniversiteler yetiştirdi? Bu ülkenin deprem bölgesi olduğunu bilerek buna göre imar projesi çizen bir Allah'ın kulu neden çıkmadı? Bu ülkenin deprem zonunda olduğunu bilen yok mu? Lafa gelince ortalık bilim adamından geçilmiyor. 

Bilimi yanlış kullanmanın sorumlularından birisi, bilimsel verileri kendi çıkarlarına göre yorumlayan veya gerçeklerin bir kısmını gizleyen bilim insanları . Bu acı gerçek, bilimde bias olarak bilinir ve bilimde affedilmez en büyük suç sayılır. Gerçek suçlu ise bu araştırmalara milyar dolar harcayan sermayenin para kaygısıyla bilim insanlarına, bilime ve insanlığa yaptığı kötülüktür. Tereyağ ve yumurtayı insanlığa önce haram eden ve sonra da bilim insanlarına özür dileterek yiyin helaldir diyen küresel anlayış budur. Ellerindeki satılık medya ve akademi ile insanlığın düşünme özgürlüğünü gaspeden ve hastalık üreten yaşam tarzını moda diye dayatan anlayış budur. Şeytani çıkarları için dünyayı kan ve ateşe boğan, sağlık ve hayatımızı karartanları, gerçek bilim dünyasından tabii ki ayırıyoruz.  Sağlık ve hayatımızı koruyan, refah ve konforu artıran bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yapanlara minnet ve şükran borçluyuz. Bu asil insanlar, medeniyet ve gelişimin abidesi. Yani herkes satılık değil. Düzgün bilim insanları da var ama sesleri çıkmıyor.

Trilyon dolarlık küresel çıkarları korumak için, GDOdan gıdaya, içkiden sigaraya kadar yönetimlere her türlü baskıyı yapan kötülük şebekesi ise, bilimi ve bilim dünyasını kendi çıkarlarına alet ediyor. Sigara, bu yüzyıl 1 milyar insanın canına kıyacak, milyarlarca insan da hastalıktan sürünecek ama küresel çıkarların maşası olan bilim dünyası ve akademi, sigara yasaklansın diye bilimsel rapor vermiyor. Diğerleri ise seyrediyor. GDOlu mısır şekeri ve domuz gribinde bilim kurullarının milleti ve devleti nasıl aldattıklarını gördük. Bilimsel kurumlardan küresel çıkarların reklam ve pazarlamasını yapan kripto yapılar temizlendikçe sağlığa zararlı tezgahlardan kurtulacağız. Daha işin başındayız. İster bürokratik oligarşi deyin, isterse kripto yapılar deyin, küresel vesayetin baş aktörleri bunlardır. FETÖ, küresel çıkarlara hizmetin yani ihanetin kod adıdır. Düşman var oldukça kripto yapıları mutlaka olacaktır. Kripto yapılar küresel çıkar ve örgütlerde saklanır. Sömürü ve vesayetten sorumlu geometrik yapıları unutmayalım :  Paralel, üçgen, yamuk, yuvarlak kökü dışarda kripto yapılar her musibetin nedenidir. Bunların tamamı etkisiz hale getirilmeden sömürü ve felaketlerden kurtulamayız. GDOdan sigara ve alkole kadar, sağlık ve hayatımıza geçirilen her çuvalda debelenirken bu nasıl iştir dediğinizde, küresel çıkarlara çalışan kripto yapıları hatırlayın. Bilim dünyasının ister sağlıkta ister ekonomide küresel vesayetten kurtulmadan sağlıklı, doğru ve güvenilir kararlar alması mümkün değil. Bu yüzden GDOlu mısır şekeri sağlığa zararlı olmasına rağmen yemeye devam edeceğiz. Sonuçta hasta olacağız ve tedavi olacağız. Sigaradan alkole, sağlığa zararlı her şeye, küresel sistemin haracını, ilaç ve teknoloji olarak ödemeye devam edeceğiz. Trilyon dolarlık sektörlerin ekonomik kriz çıkarma tehditi, sağlıkta oynanan oyunları bozmamızı engelliyor. Çünkü her yerden Türkiyeye saldırdıkları için sağlıktan önce ekonomi ve güvenlik konuları geliyor.

Bilim dünyasını alet ederek sağlık ve hayatımız üzerinde oynanan oyunların sayısı belirsiz. GDO kısırlık yoluyla, artan nüfusa ve küresel ısınmaya güya çare olacak. Dünya nüfusu azalırsa açlık ve kıtlık güya azalacak. Halbuki dünyayı açlığa mahkum eden sömürü düzeni. Brezilya, Afrika ve uzak doğu yağmur ormanlarını talan eden, okyanusları kirleten, kaynakları tüketen, buzdağlarını eriterek dünyanın iklim dengesini bozan anlayışla nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlarla dünyayı yok etmenin eşiğine getiren anlayış aynı. Bilim, teknoloji ve medyayı, her türlü kötülük için kullanan anlayış, insanı da kötülük virüsüyle zombiye dönüştürüyor. Dünyaya küresel ısınma belasını musallat edip ardından önlemek bahanesiyle hayvancılığı yok etmeye çalışan anlayış, sömürülen ülkelere göre 10 misli et yerken bize et yemeyin çok zararlı diyor. Tabii beynini ele geçirdiği akademiyi kullanarak beyaz et yiyin diyor. Halbuki küresel aklın derdi, vegan modasıyla suni eti pazarlamak.

İnsanlığı hasta eden yaşam tarzıyla önce hasta eden, sonra da tedavi numarasıyla trilyon dolarlık dev bir sektöre mahkum eden işte bu anlayıştır. Hastalıkları önlemek yerine hastalık üreten yaşam tarzını dayatan bu anlayış, ilaç ve teknoloji satarak hastalıkları güya tedavi ediyor. Hastalıklar önlense, trilyon dolarlık dev sektör çökecek ama kimse bindiği dalı kesmek istemiyor. 

İşte bu amaçla bilim dünyasını kendi çıkarları peşinde yarış atı gibi koşturan bu anlayış, bilimsel araştırmaları da buna göre finanse ediyor ve yön veriyor. Gıdadaki katkı maddelerini yasaklamak yerine tansiyon ilaçlarını satmak daha cazip geliyor. Önce GDOlu mısır şekeriyle obes yapıyor, sonra da zayıflatma ilaçları, obesite ameliyatları, binbir çeşit diyetlerle güya tedavi ediyor. Akademiden medyaya kadar her yere sızan hastalık lobisi, kendi çıkarları için toplumu aldatmakta güçlük çekmiyor. Bütün bunların anlamı şudur : 

Hastalık ve kötülük üreten yaşam tarzını dayatan, insanı ve dünyayı sömüren yeni dünya düzeninde, sağlık ve hayatımızla ilgili kararlar küresel çıkarlara aykırı olamaz. Yani fastfood veya sigarayı, alkolü, zararlı katkı maddelerini,  veya GDOyu yasaklayamayız. Bütün zararlı maddeler ve eylemler, sağlık ve hayatımıza zararlı olmasına rağmen bunları hayatımızdan çıkarmak zordur. Küresel düzen dedikleri şey bunları korumak üzerine kuruludur. Bilim ve aydın dünyasının zaafları bu düzenin motorudur. Sağlıktan ekonomiye küresel kurumlar ve medya, bu düzeni korumak için çalışıyor. Dünyanın bir ucundan öbür ucuna yüzbinlerce bilim insanını milyarlarca dolar harcayarak kongreler nedeniyle uçuran güce kimse karşı çıkamaz. Küresel patronlar ne diyorsa O. Yoksa bilimsel kongrelerden araştırmaların finansmanına kadar her türlü kıyak ve cukka anında kesilir. Zaaflar üzerine kurulan küresel bir akıl oyunuyla karşı karşıyayız.

Dünya Sağlık Örgütünün araştırma sonuçlarına göre sadece sigaradan bu yüzyıl 1 milyar insan ölecek, milyarlarcası da hastalıktan sürünecek. Her yıl 7 milyon insan hava kirlenmesinden ölüyor. Alkolden is her yıl 3 milyon insan ölüyor. Fast-food tarzı kötü beslenme sigaradan daha ölümcül. Her yıl 11 milyon kişi zararlı gıdalarla kötü beslenmeden ölüyor. Sigara, alkol, zararlı gıdalar her yıl 22 milyon insanın ölümüne yol açarken bilim dünyası bu ölümleri görmezden geliyor. Sigara, alkol, fastfood, kola, tarım ilaçları, GDO, kimyasallar yüzünden her yıl onlarca milyon insan pisipisine ölüyor, hastalıktan sürünüyor. Virüs bulaşır korkusuyla hastaneye gidemediği için ölen hasta sayısı Covidden ölenlerden daha fazla. Bu katil sürüsü içinde hangisi daha azılı? Her yıl milyonlarca insanı öldüren mi, yoksa yüzbinlerce insanı öldüren mi? Hangisini önlemek daha kolay? Sağlık düşmanlarını mı, yoksa Covid salgını mı? Covid nedeniyle bir bardak suda fırtına kopartan medya ve bilim dünyası, önlenebilir ölümler yüzlerce kat fazla olmasına rağmen neden bu konuda kampanya açmıyor. Salgın için yürürlükte olan kanunlar, sigaradan alkole, hava kirlilğine kadar diğer insanlık düşmanları için neden geçerli değil? Sağlık düşmanlarını yasaklamak ve bunlara karşı kampanya açmayan bilim dünyası yüzünden milyonlarca insanın kanı, canı, gözyaşı hastalıktan beslenen sektörün cebine para olarak akıyor.

Ülkemizde ölümlerin %86sı önlenebilir nedenlerden olmasına rağmen, bilim dünyamız sağlık ve hayatımıza kasteden risk faktörlerini yasaklayın diyen bilimsel raporları yazamıyor. Bu raporları yazmış olsa, bilimi referans alan TBMM gereğini yapacak ama yapamıyor. Derelere akıtılan zehirler, toprağa gömülen zehirli variller, kimyasal atıklar, kanalizasyon suları nehirlere, göllere, denizlere boca ediliyor. Hemde bilim dünyamızın önerdiği derin deniz deşarjıyla. Bu nasıl bir akıldır, bu nasıl bir bilimdir? Üstümüze çöken zehirli dumanlar, ekzos ve partiküller…  Kamyonlar, tırlar şehirleri dizel egzoza boğuyor. Okul servisleri bile dizel. Et yemeyin diye her şeye maydanoz olan anlayış, her yıl 7 milyon insanı öldüren hava kirliliğini ve çevreyi yaşanmaz hale getiren atıkları önleyin diyen bilimsel raporları, kongrelerde karar altına alıp Meclise, yargıya ve yönetimlere neden sunamıyor?

Bilim dünyası sağlık ve hayatımıza tecavüzü önlemek yerine neden tecavüzün sonuçlarını tartışıyor? Tecavüzü önlemek mi önemli, yoksa tecavüz sahnesinin ayrıntısı mı? Hangisi? Covidle ilgili evde hapisden para cezasına kadar hergün yeni bir yasak getiren ülkeler, WHO, TTB ve Bilimsel kurumlar neden aynı yasakları insanlık katili olduğu kanıtlanmış sigara, alkol, kola, fastfood ve transyağlara getirmez? Neden? ABD ve batı ülkeleri Çin virüsü diye Çinden trilyonlarca dolar tazminat davaları açmaya hazırlanırken, neden Covidden daha fazla ölüm ve hastalığa yol açan sağlık düşmanlarını üreten ve bundan kazanç sağlayan hastalık ve ölüm lobisinden tazminat istemez ve yasak getirmez? Dünyanın anlı şanlı Bilim kurumları, TTB ve DSÖ, bilimsel gerekcelerini madde madde yazarak sağlık ve hayatımıza Covidden daha fazla kasteden katil sürülerine neden dur demez? Her Allahın günü Covidden hastaneye ve yoğunbakıma yatan, ölen, entübe edilen, iyileşen hasta sayılarını madde madde sayarken, neden hergün sigara, alkol, fastfooddan ölenlerin sayılarını medyada madde madde vermiyoruz? Moralleri bozulmasın içmeye yemeye devam etsinler diye mi? Sayılar azalınca hastalık ve ölüm tacirleri zarar mı görür? Ekranlarda yasakları en ince ayrıntısına kadar anlatan bilim dünyamız benzer yasakları sigara, alkol, kola, fastfood, transyağ için neden getirmez? 

Türkiye sigaraya her yıl 25 milyar $ harcıyor. 15 milyar $ direkt sigaraya, 10 milyar $ ise sigaraya bağlı hastalıklara harcıyor. Kaç köprü, kaç baraj yapıyor? Covid salgınını önlemek amacıyla getirilen yasaklar ise dünyada sosyal hayatı ve ekonomiyi çökertiyor. Bizi hasta edenlerin vicdanına sığınarak ölümleri ve hastalıkları önleyemeyiz. Her yıl 7 milyon insanı öldüren sigara, 3 milyon insanı öldüren alkol, 540.000 insanı öldüren transyağlar, 184.000 insanı öldüren kola ne zaman yasaklanacak? Bu sağlık düşmanları yüzünden milyonlarca insanımız öldü, milyonlarca insanımızda hastalıktan sürünüyor. Son 30 yılda bunlar yüzünden hastalık sektörüne, ilaç, aşı ve teknolojiye trilyonlarca dolar harcadık.

Yıllardır anlatıyoruz ama başaramadık. Bütçe açıkları ve cari açığın temel nedeni ilaç, aşı ve teknoloji harcamaları. Buna hiçbir hazine dayanamaz. Bu harcamalar postmodern tıbbın çok pahalı faturası nedeniyle giderek artıyor ve artacak. Buna hazırlıklı değiliz. Sağlık harcamaları 9 yılda 8 kat arttı ama yine de yetmiyor. Ekranlarda ağlayan bebekler, hastalar ve anneler giderek artıyor. Sadece bir hasta için SMA ilacı fiyatı 2.4 milyon $ dersek konu daha iyi anlaşılır. SGK kanser, diyabet  kalp, böbrek... ilaçları için sürekli açık veriyor. Bilim teknolojideki vesayet zihinleri küresel çıkarlara kilitlediği için bu deli gömleğinden çıkamıyoruz, çıkmamız mümkün değil. Beyin gücümüz mandacılık nedeniyle milli çözümler üretemiyor. Önümüzdeki yıllarda mRNA CRISPR teknolojisiyle yeni tedaviler gelecek. Bazı tedaviler geldi zaten. Mesela  SMA tedavisi. Ama fiyatı 2.4 milyon $. Sadece aşıya 5 milyar dolar ödedik. Bu tedaviyi almak isteyenler neyini verecek? Her şeyin tedavisi bulunuyor diye kimse boşuna sevinmesin. Vatandaş yılda 40 milyar TL tutan çok ucuz ilaçların katkı payını bile ödemekte zorlanıyor. Sağlık bütçeleri sürekli açık veren ülkeler milyon dolarlık mRNA ilaçlarının parasını nasıl ödeyecek? Küresel sistem Kızılaya çalışmıyor. Tek çare, kaynakları tek yerde toplayan Biyoteknoloji ve mRNA Üniversitesi ve Araştırma merkezini kurmaktan geçiyor. Acilen. Yoksa ağlayan hastalar, bebekler, anneler kaderimiz olacak. Kaynak yok diyenlere, her yıl 110.000 kişiyi öldüren milyonlarca kişiyi de hastalıktan süründüren sigara, alkol ve zararlarına her yıl 25 milyar harcadığımızı hatırlatalım.

Küresel oyunun bir tarafında insan, toplum ve ulus devletler var. Diğer tarafında ise insanın özgür iradesini yok ederek modern sömürüyü dayatan küresel sistem. Oyunun ilk hamlesinde, toplumun beyni olan aydınlar, bilimsel çalışma ve kongrelere kadar, ilgi ve her türlü desteği gördüğü küresel safa geçmek zorunda kalıyor. Beyin gücünden yoksun kalan ve körebeye dönen ülkeler için, küresel oyunlar karşısında mat olmaktan başka bir seçenek yoktur. Bu oyunu, beyin gücünü kendi safına çeken kazanacaktır. Saf değiştirmeye ilk zorlanan da aydın ve bilim dünyası. Bu saftan sökülen her çivi, toplum ve devlet binasının çöküşü demektir. Özellikle en büyük değerin para olduğu toplumlarda, bu oyunun galibi daima küresel üst akıl olacaktır. Beyin gücünü kaptıran devlet ve toplumlar ise, her çeşit sosyal, bedensel, ruhsal ve zihinsel hastalıklar içinde kıvranacaktır. Bundan daha doğal bir sonuç olamaz. Her şeyin parayla ölçüldüğü bir dünyada, sınırsız para her şeyi satın alıyor. Sınırsız bilgiyle zihnimizi formatlıyor ve bunun çıktısı olan yaşam tarzımızı belirliyor.

Bilgi çağında sonsuz bilgi ile karşı karşıyayız. Bu bilgi ummanı; doğru ve güvenilir bilgiyle birlikte yanlış, yararsız hatta zararlı bilgiyi de içeriyor. Sorun bilgi kıtlığı veya bilgiye ulaşmak değil, bilgi denizinde kaybolmadan doğru ve güvenilir bilgi adasına çıkabilmek. Bu uçsuz bucaksız bilgiye rağmen sağlıklı bir toplum olamıyor, bilgi okyanusunda boğuluyoruz. Sebep, bilimi ve bilgiyi kendi çıkarlarına göre yansıtan ve beynimizi buna göre formatlayan küresel irade. Sebep, küresel çıkarların reklam ve pazarlamasına alet olan bilim ve aydın dünyamız.

Eğer her yönden gelişmiş ve sağlıklı bir toplum kurma hayalimiz varsa, akademiyi ve aydınları küresel etkilerden kurtarmak gerekiyor. Bu yüzden temizliğe önce toplumun beyni sayılan yerlerden başlamak gerekir. Terörden siyasete, bilimden ekonomiye, medyadan algı savaşına küresel sömürüye alet olan, toplumu ve yönetimleri aldatan devşirme yapıları tasfiye etmeden, sağlıklı bir toplum olamayız. Küresel çıkarların reklam ve pazarlaması için değil, milli çıkarlar için çalışacak ahlak ve ilim sahibi milli akademiye ihtiyaç duyuyoruz. Bilimin millisi olmaz ama bilim adamı, küresel değil önce milli çıkarlar için çalışmalı.

Teknolojiden tıbba her alanda küresel bayi toplantısına dönen kongreler, ülkeyi pazar haline getirdi. Başkasının satarak köşe olduğu teknolojik cihazları kullanmak güzel ama bunları üretip satarak biz ne zaman köşe olacağız. Refah ve sağlığın yolu, bilim ve teknolojide keşif, patent ve üretimden geçer ama bilim dünyamız bu işleri bir türlü beceremedi. Son 30 yıldır trilyonlarca doları, bu yüzden ithal teknolojiye ödedik. Çünkü üniversite - sanayi işbirliği kurarak, keşfetmek ve üretmek zorumuza gidiyor. İthal akıllı telefonlarla caka satmak ise hoşumuza gidiyor.

Bilim ve aydın dünyamız, asırlardır fikir, bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve ülkeyi pazar haline getiren küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmış bulunuyor. Bundan teknoloji, tasarım, üretim ve bizi zengin edecek bilim çıkmıyor. Postmodern sömürünün, sürüngenliğin ve bağımlılığın asıl nedeni bu. İlaçtan aşıya, uçaktan silaha cep telefonuna trilyon dolarlık teknoloji pazarlarının hedefi, bizim gibi bilim ve teknoloji üretemeyen, üzüm incir ihracıyla 70 yıldır gelişmekte diye uyutulan ülkeler. Bu kadar okumuş, yazmış, yetişmiş aydın ve bilim adamı olan, bu kadar üniversitesi olan ülkeler nasıl olur da uyutulur?

Bağımsız olmanın yolu teknoloji pazarı olmaktan değil, teknoloji üreten 4. sanayi devriminden geçer. İncir üzüm satarak buraya kadar. Kurulan yeni dünyada keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin yaşama şansı yok. Bu savaşı kazanmanın yolu, bilim ve teknolojide devrim. Milletler ancak bu devrimle ayakta kalabilir, yoksa ayaklar altında kalır. Artık sokaklarda bağırarak özgür ve bağımsız olma dönemi bitti. Filistin’den Afganistan’a İslam aleminin sefaleti ve zavallı durumunun asıl nedeni bu. Bilim ve teknolojide 57 İslam ülkesi, bir İtalya etmiyor. Bilim ve teknoloji üretemezseniz yeni kurulan dünyada sömürge olacaksınız. Yani kendi uçağınızı, kendi tankınızı, kendi helikopterinizi, kendi silahınızı, kendi aşı ve ilacını yapamazsanız, sömürge olacaksınız. Mesele bu kadar açık ve net.

Teknolojik üretim yerine, 70 yıldır ithal teknoloji pazarlamayı bilim diye yutturan kripto yapılardan kurtulmak gerekiyor. Bilimsel ve teknolojik yönden hadım edilmiş üniversitelerin ilacı, sanayi işbirliğini geliştiren, milli teknolojinin yollarını araştıran milli kongrelerdir. Milli kurtuluşun yolu, teknolojik devrimi yapacak üniversite - sanayi işbirliğidir. Teknolojik üretimin yollarını arayan milli kongreler, aynı zamanda hayati sorunlara çözüm arayan ortak akıldır.

Covid pandemisinde Türkiyenin başarısı, dünyanın en az ölüm oranına sahip olması, solunum cihazının bir ay gibi kısa bir sürede üretimi ve ihracı, milli aşı, milli ilaç, MR ve milli teknoloji konusunda ilerlemeler modern sömürü düzenini sarsıyor. Bilim ve teknolojide devrim için çalışan rektör ve bilim adamlarımıza yapılan saldırıların nedeni bu. Milli ilaç, milli aşı ve  pahalı teknolojik cihazları biz yaparsak sömürü sistemi çökecek. Sıkıntıları bu yüzden. Görevimiz toplumdan gizlenen acı gerçekleri yazmak, yanlış bilgiler konusunda toplumu aydınlatmak olmalıdır. İnsanlık alemine ve milletimize oynanan kirli oyunları deşifre etmeliyiz. Sonuçta milli yönetimler, kendilerini aldatan kripto yapıları ve oynanan küresel oyunları idrak edecek, gerekeni yapacaktır.



Bu yazı 1,959 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    10,205 µs