En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
9 Ağustos 2017

BİLİM VE TEKNOLOJİYE YÖN VEREN KİM?



Tüm yazılar için alttaki kutuyu tıklayınız

Bilgi çağında sonsuz bilgi ile karşı karşıyayız. Bu bilgi ummanı; doğru ve güvenilir bilgiyle birlikte yanlış, yararsız hatta zararlı bilgiyi de içeriyor. Sorun bilgi kıtlığı veya bilgiye ulaşmak değil, bilgi denizinde kaybolmadan doğru ve güvenilir bilgi adasına çıkabilmek. 

Bu uçsuz bucaksız bilgiye rağmen sağlıklı bir toplum olamıyor, bilgi okyanusunda boğuluyoruz. Sebep, bilimi ve bilgiyi kendi çıkarlarına göre yansıtan ve beynimizi buna göre formatlayan küresel irade. Sebep, küresel çıkarların reklam ve pazarlamasına alet olan bilim ve aydın dünyamız. 

Dünyadaki bilimsel araştırma merkezlerinin çoğu küresel sermayeye aittir. Dünyada yapılan milyar dolarlık devasa bilimsel araştırmaların finansmanı küresel sermaye tarafından sağlanır. Araştırma konuları da yine sermaye tarafından belirlenir. Bilimsel kongreler de yine küresel şirketlerin kontrolündeki bilimsel dernek ve kurumlar tarafından düzenlenir. Bağımsız bilim insanları tarafından hazırlanması gereken bilimsel rehberler de yine çıkar ilişkisi olan bilim insanları tarafından hazırlanır. 

Bilim ve teknoloji dünyasına yön veren küresel şirketlerin plan ve ürünlerine, bilim dünyasının karşı çıkması söz konusu değildir.

Dünyaya yön veren küresel şirketler, dünya nüfusunun çoğunun gelirinden fazlasına sahip bir güç olarak sadece bilim dünyasına değil devletlere, bilimsel kurumlara, akademiye ve sivil toplum kurumlarına sızmış bulunuyor.

Yönetimler ise GDOdan her çeşit gıda ve ilaca kadar bilimsel konularda yetkin bilim insanlarından raporlar alıyor ve bu akademik raporlara göre hareket ediyor.

Bunda bir yanlış yok. Doğrusu bu. 

Dünyada izlenen yol budur.

Yani devlet sana bana sormuyor, dikkate bile almıyor. Güya işin ehli olan bilimsel kurum ve kişilere soruyor. Peki yanlış nerede? Neden bizi hasta eden ve hayatımızı karartan bir dünyada yaşıyoruz? 

Toplumun beyni akademidir. Önce akademinin küresel boyunduruktan kurtulması yani bağımsız ve milli hale getirilmesi gerekiyor. Unutmayın bu akademi gençlerimize ülkeyi terkedin, ABD ye kapağı atmaya bakın diyor. 

Bilim ve bilimsel araştırmalar ve bunları sunan bilim dünyası hakkında yapılan en büyük hata, bilimin değişmez ve tartışılmaz gerçek, bilim adamlarının da her söylediği fikrin doğru olduğunun sanılmasıdır. Söylenen şeyler aslında bilim insanlarının yorumundan başka bir şey değildir. Yorumlar ise kişiden kişiye, zaman ve mekana bağlı olarak değişebilir. Bilim insanlarının söylediği görüşler değişmez gerçek değildir. Farklı araştırmalarla farklı sonuçlar ortaya çıkabilir. Bilimin doğası budur. En büyük yanlış, düşünmeden, sorgulamadan ve tartışmadan söylenenlerin doğru olduğunu kabul etmektir. 

Diğer bir hata ; düşünme, yorumlama ve karar verme yetkisini otoritelere devretme tembelliğidir. İnsanlar, kendi sağlık ve hayatıyla ilgili pek çok kararı, onlar en doğrusunu bilir diye uzmanlara bırakır. Düşünce ve kanaatlerimizi, bilim adamı diye kimseye devredemeyiz. Bilim adamı en iyisini bilir diye kimsenin vesayetine giremeyiz. Kimse bizim adımıza düşünemez, konuşamaz veya düşüncelerini dayatamaz, dayatmamalı. Reklam ve yalana dayalı medya dünyasında kimse bizim adımıza bedavadan iş yapmaz. Hiçbir fikir, kendi süzgecimizden geçirmedikçe bize ait olamaz.

Tartışmak ve şüphecilik bilimin temelidir. Din imana bilim ise inkara dayanır. Eski fikirlere sıkı sıkıya bağlı kalsaydık, eski oyuncağına sarılan çocuk gibi olurduk yani yeni oyuncağımız olmazdı. Bütün yenilikleri eskiyi yeterli bulmayan hatta inkar edenlere borçluyuz. Eski fikirlere bağlı kalsaydık hala taş devrinde yaşıyor olacaktık. Hem de cilalı veya yontma taş devrinde değil adi taş devrinde olacaktık. Çünkü cilayı da adi taşlardan sıkılan inkarcılar buldu. 

Bilimi yanlış kullanmanın sorumlularından birisi, bilimsel verileri kendi çıkarlarına göre yorumlayan veya gerçeklerin bir kısmını gizleyen bilim insanlarıdır. Bu acı gerçek, bilimde bias olarak bilinir ve bilimde affedilmez en büyük suç sayılır. Gerçek suçlu ise bu araştırmalara milyar dolar harcayan sermayenin para kaygısıyla bilim insanlarına, bilime ve insanlığa yaptığı kötülüktür. Tereyağ ve yumurtayı insanlığa önce haram eden ve sonra da bilim insanlarına özür dileterek yiyin helaldir diyen, kendini tanrı yerine koyan şeytani anlayıştır. Maalesef bilime ve bilim insanlarına yön veren küresel anlayış budur. Ellerindeki satılık medya ve akademi ile insanlığın düşünme özgürlüğünü gaspeden ve hastalık üreten yaşam tarzını moda diye dayatan anlayış budur. Şeytani çıkarları için dünyayı kan ve ateşe boğan, sağlık ve hayatımızı karartanları, gerçek bilim dünyasından tabii ki ayırıyoruz.  Sağlık ve hayatımızı koruyan, refah ve konforu artıran bilimsel ve teknolojik gelişmeleri yapanlara minnet ve şükran borçluyuz. Bu asil insanlar, medeniyet ve gelişimin abidesi. 

Trilyon dolarlık küresel çıkarları korumak için, GDOdan gıdaya, içkiden sigaraya kadar yönetimlere her türlü baskıyı yapan kötülük şebekesi ise, bilimi ve bilim dünyasını kendi çıkarlarına alet ediyor.

GDO kısırlık yoluyla, artan nüfusa ve küresel ısınmaya güya çare olacak. Dünya nüfusu azalırsa açlık ve kıtlık güya azalacak. Halbuki dünyayı açlığa mahkum eden sömürü düzeni. Brezilya, Afrika ve uzak doğu yağmur ormanlarını talan eden, okyanusları kirleten, kaynakları tüketen, buzdağlarını eriterek dünyanın iklim dengesini bozan anlayışla nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlarla dünyayı yok etmenin eşiğine getiren anlayış aynı. Bilim, teknoloji ve medyayı, her türlü kötülük için kullanan anlayış, insanı da kötülük virüsüyle zombiye dönüştürüyor. Dünyaya küresel ısınma belasını musallat edip ardından önlemek bahanesiyle hayvancılığı yok etmeye çalışan anlayış, sömürülen ülkelere göre 10 misli et yerken bize et yemeyin çok zararlı diyor. Tabii beynini ele geçirdiği akademiyi kullanarak beyaz et yiyin diyor. 

İnsanlığı tüketici ve GDOlu yaşam tarzıyla önce hasta eden, sonra da tedavi numarasıyla trilyon dolarlık dev bir sektöre mahkum eden işte bu anlayıştır. Hastalıkları önlemek yerine hastalık üreten yaşam tarzını dayatan bu anlayış, ilaç ve teknoloji satarak hastalıkları güya tedavi ediyor. Hastalıklar önlense, trilyon dolarlık dev sektör çökecek ama kimse bindiği dalı kesmek istemiyor. 

İşte bu amaçla bilim dünyasını kendi çıkarları peşinde yarış atı gibi koşturan bu anlayış, bilimsel araştırmaları da buna göre finanse ediyor ve yön veriyor. Gıdadaki katkı maddelerini yasaklamak yerine tansiyon ilaçlarını satmak daha cazip geliyor. Önce GDOlu mısır şekeriyle obes yapıyor, sonra da zayıflatma ilaçları, obesite ameliyatları, binbir çeşit diyetlerle güya tedavi ediyor. Bilim dünyamız ise ABD de yılda 300.00 kişi obesite ameliyatları bizde niye az diye müşteri arıyor. Bunların parasını ise SGK ödüyor. Yönetimlere kadar sızan akademik ve medyatik yapılarıyla ilaçtan teknolojiye, GDOlu yemlerden muz ve sarımsak ithaline, kendi çıkarları için her türlü kararı aldırmakta güçlük çekmiyor.

Bütün bunların anlamı şudur : 

Hastalık ve kötülük üreten yaşam tarzını dayatan, insanı ve dünyayı sömüren yeni dünya düzeninde, sağlık ve hayatımızla ilgili kararlar küresel çıkarlara aykırı olamaz. Yani fastfood veya sigarayı, alkolü, zararlı katkı maddelerini,  veya GDOyu yasaklayamayız. Bütün zararlı maddeler ve eylemler, sağlık ve hayatımıza zararlı olmasına ve Allah tarafından yasaklanmasına rağmen, bunları kötülük şebekesinin gizli iktidari ve vesayeti yüzünden hayatımızdan çıkarmak zordur. Küresel düzen dedikleri şey bunları korumak üzerine kuruludur. Bilim ve aydın dünyasının zaafları bu düzenin motorudur. Sağlıktan ekonomiye küresel kurumlar ve medya, bu düzeni korumak için çalışıyor. Dünyanın bir ucundan öbür ucuna yüzbinlerce bilim insanını milyarlarca dolar harcayarak kongreler nedeniyle uçuran güce kimse karşı çıkamaz. Küresel patronlar ne diyorsa O. 

Her şeyin parayla ölçüldüğü bir dünyada, milli iradenin dışında küresel sermayenin satın alamayacağı bir şey yoktur. Milli irade, milletin binlerce yıllık değerlerini yani DNAsını geleceğe taşıyan iradedir. Yoksa ki kandırılmış kitlelerin oy hesabı değildir. Domuz gribi skandalını unutmayalım. Cumhurbaşkanımız domuz gribi aşısı yaptırmam dedi ama o zaman ki Sağlık Bakanlığı Bilimsel Konseyin tamamı yapılacak dedi. Sonra küresel tezgah anlaşıldı ama milyar dolara yakın paramız boşa gitti. Neden? İşte bu acı gerçekler yüzünden.

Eğer her yönden gelişmiş ve sağlıklı bir toplum kurma hayaliniz varsa, akademiyi ve aydınları küresel etkilerden kurtarmak gerekiyor. Bu yüzden temizliğe önce toplumun beyni sayılan akademiden başlamak gerekir. Terörden siyasete, bilimden ekonomiye, medyadan algı savaşına küresel sömürüye alet olan, toplumu ve yönetimleri aldatan kripto yapıyı tasfiye etmeden, sağlıklı bir toplum olamayız. Küresel çıkarların reklam ve pazarlaması için değil, milli çıkarlar için çalışacak ahlak ve ilim sahibi milli akademiye ihtiyaç duyuyoruz. Bilimin millisi olmaz ama bilim adamı, küresel değil önce milli çıkarlar için çalışmalı.

Teknolojiden tıbba her alanda küresel bayi toplantısına dönen kongreler, ülkeyi pazar haline getirdi. Başkasının satarak köşe olduğu teknolojik cihazları kullanmak güzel ama bunları üretip satarak biz ne zaman köşe olacağız. Refah ve sağlığın yolu, bilim ve teknolojide keşif, patent ve üretimden geçer ama bilim dünyamız bu işleri bir türlü beceremedi. Son 30 yıldır trilyonlarca doları, bu yüzden ithal teknolojiye ödedik. Çünkü üniversite - sanayi işbirliği kurarak, keşfetmek ve üretmek zorumuza gidiyor. İthal akıllı telefonlarla caka satmak ise hoşumuza gidiyor.

Bilim ve aydın dünyamız, asırlardır fikir, bilim ve teknolojik yönden kastre edilmiş ve ülkeyi pazar haline getiren küresel sisteme harem ağası gibi bağlanmış bulunuyor. Bundan teknoloji, tasarım, üretim ve bizi zengin edecek bilim çıkmıyor. Postmodern sömürünün, sürüngenliğin ve bağımlılığın asıl nedeni bu. İlaçtan aşıya, uçaktan silaha cep telefonuna trilyon dolarlık teknoloji pazarlarının hedefi, bizim gibi bilim ve teknoloji üretemeyen, üzüm incir ihracıyla 70 yıldır gelişmekte diye uyutulan ülkeler. Bu kadar okumuş, yazmış, yetişmiş aydın ve bilim adamı olan, bu kadar üniversitesi olan ülkeler nasıl olur da uyutulur?

Bağımsız olmanın yolu teknoloji pazarı olmaktan değil, teknoloji üreten 4. sanayi devriminden geçer. İncir üzüm satarak buraya kadar. Teknolojik üretim yerine, ithal teknoloji pazarlamayı bilim diye yutturan akademiden kurtulmak gerekiyor. Bilimsel ve teknolojik yönden hadım edilmiş üniversitelerin ilacı, sanayi işbirliğini geliştiren, milli teknolojinin yollarını araştıran milli kongrelerdir. Milli kurtuluşun yolu, teknolojik devrimi yapacak üniversite - sanayi işbirliğidir. Teknolojik üretimin yollarını arayan milli kongreler, aynı zamanda hayati sorunlara çözüm arayan ortak akıldır.

Görevimiz toplumdan gizlenen acı gerçekleri yazmak, yanlış bilgiler konusunda toplumu aydınlatmak, kamuoyu oluşmasına katkıda bulunmak olmalıdır. İnsanlık alemine ve milletimize oynanan kirli oyunları deşifre etmeliyiz. Sonuçta milli yönetimler, kendilerini aldatan satılık akademiyi idrak edecek ve bir şekilde gerçeğe ulaşacaktır. Allah, iyiliği emreder, her çeşit kötülüğü ise nehyeder, bize de tutmamız için nasihat eder. Gideceğimiz yol budur. Her türlü ahlaksızlığın, kötülüğün ve her türlü riskin insanı esir aldığı bir dünyada gideceğimiz başka yol yoktur. Hastalıklar içinde kıvranan insanı ve dünyayı kurtaracak olan, Anadolu erenlerinin tüketimi frenleyen gönül anlayışı. İlim kendin bilmektir diyen bu anlayışı insanlığa sunacak olan aydın ve bilim dünyamız, insanı ve dünyayı hasta eden anlayışın peşinden koşuyor, ondan medet umuyor. Beyin nakli nasıl yapılır?



Bu yazı 2,282 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,294 µs