En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
16 Nisan 2013

Neden GDOya mahkumuz ?




Acı gerçeklerle yüzleşelim: Küresel sistemin üyesi olan ülkeler, küresel sistemin koyduğu kurallara uymak zorundadır. Bu sistemin nimetlerinden yararlanma karşılığında da, küresel sistemin kural ve isteklerini farkında bile olmadan kabul etmiş olurlar. İnternetten yararlanıyor, e-postanıza giriyor, tweet atıyor, facebook’ta arz-ı endam ediyor, dev ekranı zevkle izliyor, uçakla geziyor, tıkanan damarınız stentle açılıyor… bilimsel tıp sayesinde hayata tutunuyorsunuz. Bunları siz mi keşfettiniz?

Küresel sisteme bağlananlar, sağlıktan ekonomiye, bilimden teknolojiye kadar onların koyduğu kurallara harfiyen uyarlar. Küresel irade, küresel hukuktan ekonomiye kadar kuralları belirleyen, milli iradelere boyun eğdiren sistemin adıdır. Küresel iradenin gücü, bilim ve teknolojinin ürettiği sistem ve zenginlikten beslenir. Kuralları koyan güce kavuşmanın yolu da bilim ve teknolojiden geçer. GDO’lu pirinci ve şekeri, karşı çıkmanıza rağmen bilmeden yerken bu kuralları hatırlayın. Nedir bu kurallar; 

Birinci kural; parayı veren kuralı koyar. Kural denilen şey, parayı verenin çıkar ve isteklerinin hukuki metinleridir. Yoksa parayı veren kaybeder. O zaman parayı niye versin?

İkinci kural; parayı veren düdüğü çalar, parayı alan dinler. Yani parayı verenin kural dışı isteklerini de parayı alan dinlemek zorundadır. Bu nedenle parayı verenin hukuku, bir gecede parayı alanın hukuku olur ve ‘nasıl bir gecede her şey değişti’ diye de hayret edersiniz. Başka ülkelerde kısıtlanan mısır şekeri kotasının her artışında bu kuralı hatırlayın. GDO‘lu pirinç girdi mi girmedi mi derken, şekerde GDO payı sürekli artıyor. Avrupa ülkelerinde kota sıfır ile yüzde 2 arasındayken, Türkiye’de GDO kotası sürekli artıyor. Yani ne yapsanız boş, eliniz mahkum yiyeceksiniz, hem de bilmeden. İnancınıza göre günahmış, harammış önemli değil, boyun eğeceksiniz çaresi yok.

Üçüncü kural; Bir şeyler alan bir şeyler vermek zorundadır, verdiklerine yani faturaya sağlık ve hayatı da dahildir. Hastalanıyoruz, ölüyoruz diye boşuna acıklı hikayeler anlatmayın. Her şeyin bir fiyatı vardır, bedava konforlu hayat yoktur. Domates tohumundan bilgisayar programlarına, ilaçtan teknolojiye, onların payını lisans ve patent hakkı olarak zaten veriyoruz.

Yeni dünya düzeni, GDO’lu gıdaları yedirmek üzerine kurulu. Neden mi? Tüketime dayalı yaşam tarzı yüzünden, dünyanın çekebileceği yükün en fazla bir milyar olduğu tartışılıyor. Halbuki, dünya nüfusu şimdiden 7 milyarı aştı. Bunun bir milyarının 21. yüzyılda sigaradan öleceği hesaplanıyor. Alkol, uyuşturucu, fast-food, sağlığa zaralı gıdalar, şişmanlık, diyabet, hareket azlığı, çevre kirliliği nedeniyle ne kadar insanın öleceği ise henüz bilinmiyor. Dünya çapındaki küresel amcalar, nüfusu azaltmak için yıllardır kafa yoruyor, doğum kontrol yöntemlerini dayatıyor ama nüfus yine de artıyor.

İnsan neslini önemli oranda kurutmanın yolu, GDO operasyonuyla yapılacak olan kısırlık savaşı. Tek garantili çözüm bu. Sessiz ve derinden, kimsenin ruhu bile duymadan. Kısırlık şu an % 30 düzeyinde ancak, 2030 yılına kadar % 90 olmalı. GDO’lu pilavı iştahla kaşıklayan milletler, yaşayabilmesi için gerekli olan altın oran ; 2.31 altına düştüğünde tarih olabilir. Maalesef biz bu rakamın altına çoktan düşmüş bulunuyoruz. 1970′lerde % 2 olan kısırlık oranı, 10 yıl önce % 15 iken şimdi % 30′lar düzeyinde. Millet az da olsa, çoluk-çocuk sahibi oluyor ama yaşlı ve hasta nüfus giderek artıyor. Bunlara kim bakacak? Sosyal güvenlik primlerini kim ödeyecek?

Henüz her mahalleye tüp bebek merkezleri, sperm bankaları kurulmadı ama kurulursa şaşırmayın. Emme-basma tulumba gibi çalışacak bir sistemle, insanlar çocuk sahibi olmak için çırpınırken cepleri acıtmadan boşaltılacak. Bir taşla iki kuş. Bu yüzden ümitler GDO üzerine bağlanmış durumda. Ya yiyeceksiniz, ya da yiyeceksiniz, çaresi yok. Bilerek veya bilmeyerek, güzellikle veya zorla yiyeceksiniz, helal haram demeden… Öyle ya da böyle. Zaten yıllardır yiyoruz da haberimiz bile yok, öfkemiz bundan. Yediğiniz içtiğiniz şeylerin üzerinde GDO yazısını hiç gördünüz mü? Göremezsiniz. Dünyada üretilen milyonlarca ton GDO nereye gidiyor? Geri kalmış Afrika ülkeleri bile, GDO bizi doyurmak için değil kısırlaştırmak için veriliyor diye reddederken GDO’lu ürünleri kim yiyor? Uzaylılar mı yiyor? GDO’lu soya, mısır… özütü 1500 çeşit gıdanın içinde. Cikletin içinde bile var. Ne işe yarıyor? Neden her şeyin içine azar azar çaktırmadan katıyorlar?

GDO’lu şeker ve pirinçle şeker hastası, hipertansiyon, kanser oluruz diye endişe etmeyin, zincir hastaneler hizmetinizde. ‘GDO istemiyoruz’ diye huysuzluk etmeyin veya aşırı vergi koyarak önüne geçmeye de kalkmayın. Millet ucuz diye bol bol yesin, şişmanlasın. GDO’nun asıl zararı bu. Ucuz olduğu için aşırı tüketilen boş kaloriler, size şişmanlık ve hastalık olarak geri dönecek.

GDO’lu pirinçte kurşun ve kadmiyum tehlikesi nedeniyle zeka geriliği ve böbrek hastalığı artarmış kimin umurunda. Ülkemizde yapılan CREDİT isimli araştırma felaketin boyutlarını gösterdi de ne oldu? 8 milyon kişi ülkemizde gizli böbrek hastası yani her 6 erişkinden birisi. Diyalize giren hasta sayısı yüzbini aştı, evlere servis başladı. Dünya ve olimpiyat rekorları kırıyoruz ama hasta olma konusunda. Bu rekorları kırmasak bunca hastane nasıl dolacak? Nasıl olsa hastalıkların tedavi faturasını SGK ödüyor, yeter ki hasta olun. Korkmayın, merak ve endişe etmeyin, küresel sistem, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüş. Şişmanlığa karşı kampanyalar, koşu bantları, bitkisel ilaçlar, diyetler, daha neler neler… hepsi hazır, daha ne? Size düşen sadece, GDO’lu gıdaları tatlı tatlı yemek ve hasta olmak. Tedaviyi de kafaya takmayın. Hasta olurken de, tedavi olurken de her türlü yardım hazır, tabii parası mukabilinde. Akıl oyunu işte bu.

Sadece 4 milyar doları şeker ilaçlarına ödüyoruz. Şeker hastalığının doğurduğu bir düzine hastalık ise promosyon. GDO ile ne ilgisi var demeyin, mısır şekeri iştah merkezini bozarak obesiteye  ve buna bağlı bir düzine hastalığa yol açıyor. (diyabet, hipertansiyon, koroner, kalp krizi, kalp yetmezliği, kanser, artroz, uyku apnesi…)  Diyabet bunlardan sadece birisi. Matruşka gibi ama içinden obesite dahil bir düzine hastalık çıkıyor, onun içinden de diyabet dahil yine bir düzine hastalık daha çıkıyor. Diyabeti açıyorsunuz onun içinden de yine bir düzine hastalık daha çıkıyor. Bu Matruşka küresel Matruşka, içinden bir tane değil düzineyle hastalık çıkıyor. Bu oyunu farkedemediğimiz için, son 9 yılda sağlık faturamız yüzde 800 arttı, hala uyanamadık. Oyun içinde oyun.

GDO’lu bilim adamlarına bakarsanız ilgisi yokmuş. Hem bu ilgiyi gösterecek araştırmaları yasakla, hem de olanları inkar et, sonra da ‘kanıt yok’ de. Bunların aklına uyarsak küçük Amerika olacağız, yedikçe yiyen, doymak bilmeyen, kapılardan sığmayan, bütün parasını, zamanını zayıflamak için harcayan, ameliyat üstüne ameliyat geçiren şişmanlara hazır olun. Sektör, sektör yaratıyor. Aklını kullanmayan milletlerin işi zor. GDO’lu hayatın sonu bu.

Sağlıklı toplum olmak için, ya acı gerçeklerle yüzleşeceğiz, ya da tatlı yalanlarla tüketim toplumu olacağız. Ya enerji, aşı, cep telefonu… gibi cari açığı artıran on konuda bizi dünya devi yapacak ‘Bilim ve Teknoloji Merkezi’ kurarak kuralları koyan irade ve güce kavuşacağız, ya da futbol, televole ve dizilerle uyumaya devam edeceğiz. Ya tavuk ülke olup altımızdan alınan yumurtalardan habersiz başkaları için çalışacağız, ya da bilim ve teknoloji kanadını çırparak özgür ve sağlıklı uçacağız. Hangisini seçelim? Ya ‘bilim nerde olsa gidiniz’ emrine uyacağız ya da bizi tatlı yalanlarla ve GDO ile aldatan küresel şeytana… Karar sizin.

www.kemalyesilcimen.com

Diyabetin devlete maliyeti 13 milyar TL

“Türkiye’de Tip 2 Diyabet Komplikasyonlarının Maliyeti” başlıklı çalışma, diyabetin kamuya toplam yıllık maliyetinin yaklaşık 13 milyar TL olduğunu ortaya koydu.

Bu rakamın yüzde 84’ünü diyabetin etkin tedavi edilememesi nedeniyle ortaya çıkan komplikasyonlar ve ilgili maliyetler oluşturuyor.

18 Haziran 2011 – Diyabet  hastalığı ve komplikasyonlarının sosyal güvelik sistemine maliyeti konusunda yapılan model çalışmaya göre, ülkemizde yaklaşık 6.5 milyon hastayı  etkilediği düşünülen diyabet hastalığı ve komplikasyonlarının, Sosyal Güvenlik Kurumu’na doğrudan maliyetinin yaklaşık 13 milyar TL olduğu hesaplandı.  Çalışmaya göre, diyabet tedavisine eşlik eden komplikasyonların başında kardiyovasküler komplikasyonlar geliyor.

Lilly İlaç’ın desteğiyle Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sağlık Kurumları İşletmeciliği Bölümünden Doç. Dr. Simten Malhan tarafından gerçek hayat verileri kullanılarak yapılan  “Türkiye’de Tip 2 Diyabet Komplikasyonlarının Maliyeti” başlıklı çalışmada, diyabet hastalarının hastalıklarına eşlik eden kardiyovasküler, böbrek, göz ve nörolojik komplikasyonların doğrudan maliyeti araştırıldı.

Diyabet tedavisine eşlik eden komplikasyonlar arasında yer alan kardivasküler komplikasyonların, toplam maliyetler içindeki oranının %32.6 olduğunu belirten Doç.Dr. Malhan, diyabetin toplam maliyeti içinde böbrek komplikasyonlarının yıllık doğrudan maliyetinin %25, göz komplikasyonlarının oranının %6.4 ve nörolojik komplikasyonların oranının ise % 6 olarak tahmin edilebileceğini vurguladı.

YAKLAŞIK 8 BİN HASTA İNCELENDİ

Çalışmada ayrıca, diyabetin sosyal güvenlik sistemine oluşturduğu yıllık doğrudan maliyetin sadece % 10.9’unu, diyabetin tedavisine yönelik ilaçların oluşturduğu ortaya çıktı.  

Çalışma  1 Ocak – 31 Aralık  2009 tarihleri arasında diyabet tedavisi gören 7095 hastanın verileri incelenerek hazırlandı. Diyabetin maliyeti ile ilgili ilk kez bu tür bir çalışma yapıldığına dikkat çeken Doç. Dr. Malhan, “Bu sonuçlar, diyabet maliyetlerinin yönetiminde, komplikasyonların azaltılmasının önemine işaret etmektedir” diye konuştu. 

2010 yılında açıklanan “Türkiye Diyabet Epidemiyolojisi Çalışması II” (TURDEP II) sonuçlarına göre,  Türk erişkin toplumunda 90’ların sonunda yüzde 7.2 olan diyabet görülme sıklığının %13.7’ye yükseldiği gözlenmişti. Çalışmada ayrıca 7 milyon kişinin diyabet ve komplikasyonlarından etkilendiği, ancak sadece 4.3 milyon kişinin tanı aldığı açıklanmıştı. Dünya Sağlık Örgütü’nün verileri ise Türkiye’de diyabetin artış hızının dünya ve Avrupa genelinin üzerinde olduğunu ortaya koymaktadır. Diyabetle mücadeleyi öncelikli  konuların başına alan Sağlık Bakanlığı da bu çerçevede 2009 yılında Türkiye Diyabet Önleme ve Kontrol Programı’nı (2011 – 2014) başlattı.

http://www.hurriyet.com.tr/yasasinhayat/18054163.asp

Pirinçte kurşun tehlikesi

http://www.haberx.com/simdi_de_pirincte_kursun_tehlikesi(19,w,13230,493).aspx

Birkaç gün önce Çin ve Afrika’da üretilen ve ABD’nin GDO’ lu diye ülkeye sokmadığı 23 bin ton pirince Mersin’de el konulduğu haberini duyurmuştum (1).

Bu sefer de Amerikan Kimya Derneği’ nin (American Chemical Society) senelik toplantısında dünyanın değişik ülkelerinden ithal edilen “pirinçlerde tehlikeli miktarda kurşun bulunduğu” bildirildi (2).

Bu durum, çok sık ve fazla miktarda pirinç tüketenlerle kurşuna karşı daha hassas olan bebek ve küçük çocuklar için çok büyük sağlık riskleri yaratıyor.

Araştırmaya göre, pirinçte kilo başına 6 ilâ 12 gram kurşun var ve bu pirinci yiyen çocuklar FDA tarafından tayin edilen “geçici total tolore edilebilen alım” (PTTI) miktarının 50-60 misli, erişkinler ise 20-40 misli daha fazla kurşun almış oluyor.

Bazı pirinçlerde PTTI’ nın 120 misli kurşun var.

Muhtemel toksik ve sağlığa zararlı etkilerin görülebilmesi için PTTI’ ın 10 mislinden fazla miktarda kimyasala maruz kalmak gerekiyor ve bu durumda da bu sınır çoktan geçilmiş oluyor.

Araştırmaya göre kurşun en fazla Tayvan ve Çin’ den ithal edilen pirinçte var; bunu Çek, Butan, İtalya, Hindistan ve Tayland’ dan ithal edilen pirinçler takip ediyor. 

USA, tükettiği pirincin sadece yüzde 7’ sini ithal ediyor ama pirinç ve pirinç unu ithalatının 1999’ dan beri yüzde 200 artmış olması endişeleri artırıyor.

Pakistan, Brezilya ve diğer ülkelerden ithal edilen pirinçler üzerindeki araştırmalar henüz devam ediyor.

Journal of Environmental Science and Health isimli dergide yayınlanacak olan araştırmanın uzmanlarından Tongesayi “Kurşunun pirincin yetiştirilmesi ve hasadı sırasında ürüne geçtiği tahmin ettiklerini, işlenme sırasında da bir miktar bulaşmanın mümkün olabileceğini” söylüyor ve ilave ediyor:

“Pirinçte tespit ettiğimiz yüksek miktardaki kurşunun sebebi Çin ve Hindistan’ da ekinlerin pis sularla ve arıtılmamış endüstriyel atıklarla sulanması ve kurşunla kirlenmiş topraktır. “

 Bu, pirinçte bulunan ilk zararlı kimyasal değil. Eylül 2012’ de yapılan analizlerde USA’ da satılan 200 tür pirinçte çok yüksek miktarda inorganik arsenik de bulunmuştu.

Kurşunun sağlığa zararları

Kurşun her yaştaki insan için zararlıdır ama 6 yaşından küçük çocuklar için tehlike daha büyüktür; çünkü çocuklarda kurşun emilimi daha fazla, atılması ise daha azdır.

İdrarla atılamayan kurşun kemiklere yerleşir ve senelerce kalır.

Az miktarda kurşun bile çocuğun mental ve fiziksel gelişimini etkiler ve çocuk ne kadar küçükse göreceği zarar da o nispette fazla olur.

Kurşunun en büyük etkisi beyin gelişimi üzerinedir ve kalıcı hasarlara yol açabilir; IQ azalması, dikkat eksikliği, davranış bozukluklarına sebep olur.

Yüksek miktarları çocuklarda ve erişkinlerde böbrek ve sinir sistemini zarara uğratabilir; çok yüksek miktarları ise kusma, ishâl, havale, şuur kaybı ve ölüme sebep olur.

Kurşun zehirlenmesinin teşhisi başlangıçta çok zor olabilir; sağlıklı görülen insanlarda kanda fazla miktarda kurşun tespit edilebilir.

Kurşun zehirlenmesinin belirtileri

Çocuklardaki belirtiler: Huzursuzluk, iştahsızlık, kilo kaybı, halsizlik, karın ağrısı, kusma ve kabızlık, öğrenme güçlüğü.

Yeni doğandaki belirtiler: Öğrenme güçlüğü, büyümede yavaşlama

Erişkinlerdeki belirtiler: Kan basıncı yükselmesi, zihinsel fonksiyonlarda azalma, kol ve bacaklarda ağrı-hissizlik ve karıncalanma, kas zayıflığı, baş ağrısı, karın ağrısı, hafıza kaybı, sperm sayısında azalma ve anormal spermler, erken doğum ve düşükler.

Gelelim neticeye

BİR: Ülkemize ithal edilen pirinçlerde de yüksek miktarda kurşun bulunması mümkündür ve özellikle çok pirinç tüketenler yavaş yavaş zehirleniyor olabilirler.

İKİ: Aslına bakarsanız pirinçte GDO ve şimdi de tehlikeli miktarlarda kurşun çıkmasının müspet bir tarafı da var.

Pirinç GDO’ suz da kurşunsuz da olsa öyle “matah” bir gıda değildir ve bu vesile ile insanlar pirinçten uzaklaşır ve yerine “bulgur” kullanmaya alışırlarsa çok da iyi olur.

ÜÇ: Pirinç tüccarlarına gelince.

Onlar bu kadarcık kurşunun zararlı değil hatta faydalı bile olduğunu iddia edebilir, hatta ayrıca kurşun ücreti istemiyoruz bile diyebilirler.

DÖRT: Her zaman söylüyorum;  “güvenli gıda ve doğru beslenme” sağlıklı yaşamanın olmazsa olmazlarıdır.

KAYNAKLAR

1. http://www.ahmetrasimkucukusta.com/2013/04/04/haftanin-haberi/gdo-lu-pirinc-skandali/

2. http://healthland.time.com/2013/04/11/high-levels-of-lead-found-in-imported-rice/

3. http://www.hc-sc.gc.ca/ewh-semt/pubs/contaminants/dhhssrl-rpecscepsh/index-eng.php

www.aciamagercek.com

Twitter:@YesilcimenKemal

TÜM YAZILAR İÇİN AŞAĞIDAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ        

       


Bu yazı 1,582 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,587 µs