En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
25 Aralık 2012

BİLİM ve TEKNOLOJİ SAVAŞI




Savaşların amacı nedir? Kaynakları ele geçirmek ve sürekli kaynak akışını sağlayacak yaşam tarzını dayatmak. Başta insan olmak üzere yeraltı, yerüstü, ekonomik, sosyal, kültürel... aklınıza ne gelirse. Bu kaynakları ele geçirmek için eskiden astarı yüzünden pahalı kanlı savaşlar yapılırdı. ABD’nin Irak’taki kaybı trilyonlarca dolar. Halbuki bilim savaşıyla, sürekli gelir getiren modern sömürgeler kurmak çok kolay. Bu akıllı yöntem : toplumun beyni sayılan eğitim-öğrenim sistemini ve üniversiteleri vesayet altına almak yani bilimsel mandacılık. Son 10 yılda sadece cep telefonlarına ve GSM hatlarına 250 milyar doları yatırdık dersek konu daha iyi anlaşılır. Kasılmak, fiyaka yapmak para etmiyor, bilim ve teknoloji üreten kazanıyor. Bilim dünyamız, başkasının keşfettiği teknolojiyle caka satarken kaynakların inek gibi sağıldığını farkedemiyor. Modern ve çağdaş sömürü, işte böyle güle oynaya yapılıyor. Akıl oyunu işte bu. Bu oyunu bilmeyen millet ve devletlerin yaşama şansı yok.   

Ezberci eğitimle beyinleri kilitlemek bu sömürü düzenini kurmak için yeterli. İngilizlerin, logaritma cetvellerini ezberletme yoluyla Hintlilerin beynini işlemez hale getirmesi, acımasız sömürü için yapıldı. Batı dünyasının İslam ülkelerine de uyguladığı bu akıl oyunu, ayfon 5’leri, cep telefonlarını, tablet bilgisayarları, süperlüks taşıtları satması için gerekli. Apple firması trilyon dolara koşarken bizim enayiliğimiz onların cebine para olarak akıyor.  

Peki milyar dolarlar harcadığımız şaşalı okullar bize ne öğretiyor? Sadece malumat. Bilgi yarışmaları, test imtihanları, dersaneler beyinleri bilgi çöplüğüne çeviriyor. Çağımızda milletleri köleleştirmenin en kestirme yolu zihinleri malumatla doldurup işlemez hale getirmek. Kurbağa bacağından Missisippi nehrine kadar işe yaramaz bilgiyle beyinlerin işgali bilimsel esaretin nedeni. Eğitim ve öğretimin önündeki en büyük engel, insanları çözüm üretemeyen, isteklerini bile ifade edemeyen robotlara dönüştüren, bilimden uzak ezberci dayatma. Bu yüzden sorunlar karşısında, ıssız yolda far yemiş tavşan gibi donup kalıyoruz. Gereksiz bilgiyi moloz gibi zihinlere boşaltan eğitim - öğrenim yüzünden beyinler enkaz altında can çekişiyor. Bu enkazdan kurtulmadan hangi sorunu çözebiliriz? Depremden GDO’ya, aşıdan kolesterole kadar tüm hayati konularda bilim dünyamızın bir bölümü ak, diğer bölümü kara derken, seyredenler kafamız karıştı diyorsa bilim savaşı hedefine ulaşmıştır.     

Bilim savaşında beyinler bilimsel mandacılığa göre formatlanıyor. Mevcut sistem oynanan oyunları idrak etmeyi ve akıllı çözümler üretmeyi önlüyor. Peki bilim dünyamız ne yapıyor? Keşfettiği ile değil, satın aldığı cep telefonları, tablet bilgisayarları, 4 çeker lüks cipleri birbirine göstererek caka satmayı marifet sanıyor. Bunları siz mi keşfettiniz, siz mi ürettiniz? Bir otomobil, gözlük, saat bile üretemiyoruz. Eğitimden medyaya tüm kurumlar, üreten değil tüketen insan yetiştiriyor. Göl olacak bölgeye havaalanı yapanlar da, depremde enkaza dönen şehirleri yapanlar da bizim üniversitelerimizde yetişiyor. Beklenen Marmara depremi için soykırım yasası çıkaran ülkelerin yaptığı araştırmalardan medet umuyoruz. Teknoloji üretemeyen, yaşamsal sorunları çözen projeler üretemeyen üniversiteler ne işe yarıyor? Yabancıya çalışan bu sistem bizi sömürge olmaya zorluyor.

BİLİM ve TEKNOLOJİDE DEVRİM 

Ekonomiden üretime, siyasetten savunmaya kadar herşeyin temeli teknolojidir. Teknolojiniz yoksa akıllı telefondan uçak ve otoya kadar dışa bağımlı olduğunuz için ekonominiz bozulur, borç almak zorunda kalırsınız. Borç alan emir alır. Düyunu umumiden, Dervişe mahkum olduğumuz 2001 krizlerine kadar bu acıyı son 2 asırdır yaşıyoruz. Sadece oto ithali bile modern sömürünün nasıl yapıldığını gösteriyor. Yergök ithal araç dolu. 30 milyon aracı ülkemizde üretseydik, bunlara harcadığımız yüzlerce milyar dolar içerde kalır, dış borcumuz olmazdı. Yüksek faizle borçlanmak ve borç verenlerin dayatmaları sonucu asgari ücretli bir ülke olmazdık. Modern sömürü budur. Kazandığımız parayı faize ödüyoruz. Borçlar ise sürekli artıyor. Sömürü lobisi ise bunları biz üretelim, dövizi teknolojik devrim için harcayalım demiyor. Aksine yerli otoda milli teşebbüslere karşı çıkıyor, şeftali üretin diye dalga geçiyor. Ülkeyi modern sömürü ve asgari ücrete mahkum eden bu lobi tasfiye edilmeden Türkiye düze çıkamaz.

Silah, füze kalkanı, uçak, nükleer teknolojiniz yoksa, savunmanızda dışa bağımlı olursunuz, Milli güvenliğiniz ve siyasetiniz vesayete dayanır. İkinci dünya savaşı sonrası dayatılan Marshall misyonu ve Fulbright anlaşmasının hedefi  vesayet altına almaktı. Vesayet demek Fulbright eğitimi demektir. Eğitim dış kaynaklı olursa, zihinleriniz, yaşam tarzınız, kültürünüz milli olmaktan uzaklaşır, gayrimilli olur. Düğünleriniz bile gavur düğünü gibi olur. Savaşların hedefi, sömürüyü pekiştiren yaşam tarzını dayatmaktır. Acıtmadan yapılan bu savaşın adı zihinsel savaştır. Hedefi bilim ve teknolojiden uzak, tüm değerlerini kaybetmiş zombi toplum yaratmaktır. Ülkeleri bilim ve teknolojiden uzaklaştırmanın yolu da, mistik yaşam tarzını empoze eden uydurma bir din ile bunu empoze eden bir avuç din adamından geçer. Koca Hint kıtası bu yöntemle acımasız bir şekilde sömürüldü. Bilim ve teknolojik üretimde bir İtalya etmeyen 57 İslam ülkesi de yine bu yolla acımasız bir şekilde sömürülüyor. 

Zihinlere gayrimilli yazılımı yükleyen Fulbright eğitimi ve yabancı kolejler yozlaşmaya ve beyin göçüne yol açarken akademiyi bilim ve teknolojide mandacılığa mahkum etti. Zihinsel işgalin kadroları, milli aşıdan milli uçağa kadar yaptığımız üretimi engelledi. Milli teknolojik hamleler darbelerle, gayrimilli medya ve iş dünyasıyla önlendi. Trilyonlarca doları dışarıya transferle görevli sömürü dünyasının içimizdeki taşaronları ve komisyoncuları, yerli oto yerine şeftali üretin diye dalga geçtiler. Vesayetin kadroları teknolojik üretimi engellemek için akademinin üniversite-sanayi işbirliğini yok ederek, akademiyi batının papağanı yaptı. Bunlar yüzünden ilaç, aşı, tıbbi teknoloji, oto, uçak ithalatına trilyonlarca dolar ödedik. Cari açığın, ekonomik krizlerin, yoksulluk ve yozlaşmanın, siyasi kargaşa ve kaosun gerçek nedeni Modern sömürgecilik işte budur.

Halkın paraları, bilim ve teknoloji üretimine yönelik harcanmadığı için, cep telefonundan aşıya, enerjiden bilişime dünyanın pazarı olduk. Bunun vebali ve günahı kime ait? Halkın paralarının ve bağımlılığın hesabını kim verecek? Bilim ve teknoloji savaşında baş rolü almaktan uzak bu yerlere, son yıllarda halkın eli değmeye başlamıştır. Halkın seçilmiş eli, bilim ve teknoloji üretmeden halkın paralarını çarçur eden hastalıklı sisteme dur demiş, üniversite - sanayi - Tübitak işbirliği ile bilim ve teknolojik devrimi başlatmıştır. 

Ülkemizi 3 asırdır iç ve dış sömürge yapan oligarşik yapıya rağmen ANKA insansız gözetleme uçağını, füze-savar ALTAY tankını yapıyoruz, uzaya GÖKTÜRK uydusunu gönderiyoruz ve asırlardır süren kötü kaderimiz değişiyor. İşte bu yüzden bu gelişmeler, bilim ve teknoloji alanında bir devrimdir ve gerisi mutlaka gelecektir. Milletin buna muktedir olduğunu göreceksiniz. Fatih’in İstanbul’u fetheden topları döktüğü gibi, gemileri karadan yürüttüğü gibi, bu devrim mutlaka yapılacaktır.

Emme-basma tulumbayla ülkenin kaynaklarını dışarı pompalayanların zoruna giden işte bu değişim.  Milyarlarca dolar kaybeden küresel şebeke ve yerli simsarları, bu nedenle ortalığı toz duman ettiriyor. Çünkü kayıplar bununla sınırlı kalmayacak. Üniversiteler, artık bilim ve teknoloji devriminin motoru olacak ve gelişmiş ülkeler safına katılacağız. Şimdiye kadar dışarıya  pompalanan trilyonlarca dolar artık ülkemize akacak. Şeytanın bacağını kırdığımız o mutlu günü karartan provakasyonların nedeni işte bu.

Enerjiden aşıya, telefondan taşıta kadar bizi yabancıya mahkum eden işte bu lobi. Bu lobinin engellemesi yüzünden kendimize ait bir taşıt bile yapamadık, bu yüzden yüz milyarlarca doları efendilerine ödüyoruz. Bu yüzden uzaya uydu göndermemize, İHA, SİHA, ALTAY tankı... yapmamıza karşı çıkıyorlar. Bunları ithal etsek, trilyonlarca doları yabancıya ödesek ve her yönden bağımlı olsak mesele yok. Bunları yapacak irade ve güce kavuşmamızı istemiyorlar. Bütün sıkıntıları bu. Adamlar, bizi otla çöple, alternatif masallarla uyuturken, son 30 yılda trilyonlarca dolar harcadığımız ilaç, aşı, teknolojiyi kendimizin üretmesi yerine, sürekli ithal etmemizi istiyorlar. Milli ve yerli devrime karar versek, zaman içinde bunu başaracağız ama sürekli engelliyorlar. Aydın ve bilim dünyamız bu oyunu göremiyor. Çünkü beyinler bilimsel mandacılığa göre formatlanıyor. Mevcut sistem oynanan oyunları idrak etmeyi ve akıllı çözümler üretmeyi önlüyor. Kendini akıllı zanneden ise ülkeyi terk etmeye çalışıyor. Biz yetiştiriyoruz yabancılar kapıyor, yani sistem yabancıya çalışıyor. Bu düzen artık değişecek. Bu devrime destek olmak yerine saldıranlar kimin safında?   

Bizi yoksul bırakan anlayışla, bilim ve teknoloji üretmemize karşı çıkan anlayış aynı. Hayırlı bir iş yaptığımızda, sistemli olarak hep birlikte karşı çıkıyorlar. Bunlara bir kere daha anlatalım: Çağımızda küresel aktör olmanın yolu da, yoksulluğu önlemenin yolu da bilim ve teknolojiden geçiyor. Keşfettiği ile değil, tükettiği ile övünenin özgür yaşama şansı yok. Yoksulluğu önlemenin yolu; konuştuğunuz, seyrettiğiniz, uçtuğunuz, tedavi olduğunuz teknolojiyi üretmek. Başka yolu yok. Osmanlı neden yıkıldı? Bilim ve teknolojiye karşı çıkan anlayış yüzünden yıkıldı. Bizi öbür dünyayla meşgul ederlerken efendileri sanayi, bilim ve teknoloji devrimini yaptı. Kısır dini tartışmalarla aramıza nifak sokarken bizi bilim ve teknolojiden mahrum ederek yoksul bıraktılar. Bugün de aynısını yapıyorlar. Bu lobinin ektiği nifak tohumları yüzünden İslam ülkeleri kan revan içinde çırpınırken Hıristiyan dünyasının burnu bile kanamıyor. Çünkü barış dini olan İslam ülkelerine fesat tohumlarını ekende bu oligarşinin uzantıları. Akıl oyunu böyle oynanıyor.

Telefondan uyduya aşıdan enerjiye keşfeden ve üreten kazanıyor. Keşfettiği ile değil tükettiği ile övünenin özgür ve bağımsız yaşama şansı yok. Çağımızda milletler ancak bilim ve teknoloji üreterek ayakta kalabilir; yoksa ayaklar altında kalır. Sokaklarda, üniversitelerde bağırarak, protesto ederek özgür ve bağımsız olma dönemi bitti. Milletler ancak bilim ve teknoloji ürettiği kadar özgür ve bağımsız olabilir. Bağımlılıktan ancak bilim ve teknolojiyle kurtulabilir. Bilim ve teknoloji üretemezseniz, yaşama hakkınızda yoktur, şansınızda. Keşfettiğiniz kadar özgür, ürettiğiniz kadar bağımsızsınız. Gerisi hikaye. Filistin’den Afganistan’a kadar İslam aleminin sefaleti ve zavallı durumunun asıl nedeni bu. Bu yüzden 57 İslam ülkesi, bir İtalya etmiyor. Bu yüzden küçücük İsrail, dünyanın doğal kaynaklarına sahip İslam alemini dize getiriyor.

Ülke çıkarlarını korumanın, vatanseverliğin, milliyetçiliğin en önemli yolu, en önemli kriteri; bilim ve teknolojide devrimdir. Bunu başaracak icraatlar ancak ülkeleri boyunduruktan kurtarır. Bu irade, inanç ve bilgi yoksa, üretene ve keşfedene muhtaç, modern sömürge oluruz. Sorun özgürlük ve bağımsızlık sorunu, çözüm ise bilim ve akıl oyunu. Bu oyunu artık biz de oynuyoruz: Bilim ve teknoloji üretemeyen acizlikten, ANKA uçağını, Altay tankını, Göktürk uydusunu yapabilen irade ve güce kavuşuyoruz. Bunlar başlangıçtır ve gerisi mutlaka gelecektir, sabredin.

BU DÜŞMANLIK NEDEN?

Küresel hegamonyanın uzantıları, bilim ve teknolojide ülkemize çağ atlatacak devrimi, özerklik bahanesiyle istemiyorlar. Üniversiteleri kısır çekişmelerin ve çatışmaların merkezi haline getirerek bu devrimi engellemek istiyorlar. Bilim ve teknoloji üretemeyenler, anarşi ve terör üretimine göz yumuyor. Neden anarşi ve terör, küresel bağlantılı özel üniversitelerde olmuyor da, parasını halkın verdiği üniversitelerde oluyor? Neden bilim ve teknolojide bir devrimin gerçekleştiği günlerde, bu başarıya gölge düşüren olaylar meydana geliyor? Neden milli başarımız olan GÖKTÜRK uydusunu kötüleme ve küçük düşürme kampanyasıyla psikolojik bir harp başlıyor? Çünkü bu devrime katkı sağlayan üniversiteleri karıştırarak, moral yıkıntıyla engellemek istiyorlar. İşte bu yüzden tüm devlet erkanının ve halkın nefesini tutup tek vücut olduğu, milletçe gurur duyduğumuz bir günde ortalığı savaş alanına çevirdiler. Fatih’ten beri ilk defa gerçekleşen bu devrime karşı çıkmalarının nedeni bu. Bilim ve teknolojide söz sahibi olmamızı bir türlü hazmedemiyorlar. Bu savaşın amacı, ülkemizin iç ve dış sömürge olması. Sorun özgürlük sorunu, çözüm ise bilim ve akıl oyunu. 

Yapılacak bu devrime karşı çıkanların bilmediği acı gerçekleri bir kere daha tekrar edelim; Bilim iki ayak üzerinde yükselir. Birinci ayak; bilime harcanan paradan çok, bilimden kazanılan paradır. Bilimin ikinci ayağı ise üretilen bilgi ve teknolojinin günlük hayata yani yaşam tarzına yansımasıdır. Bu iki ayaktan yoksun ülkeler ilerleyemez, ayakta bile duramaz. Çünkü bilim bu iki ayak üstünde yükselir ve yararlar sağlar. Bu yararlar; sorunların çözümü, ekonomik gelişme, refah, konfor, yaşam kalitesinde artma, sağlıkta iyileşme ve insan ömrünün uzamasıdır.

Bilimin birinci ayağı için her yıl harcanan para 600 milyar dolardır. Bu harcamanın amacı, araştırmalarla üretilen bilgi ve teknolojinin trilyonlarca dolarlık ebedi gelire dönüşmesini sağlamaktır. Aspirinden uçağa, aşıdan domates tohumuna kadar binlerce teknolojik üründen elde edilen bu servet, bilim üreten ülkelere sürekli hediye edilir. Patent ve teknoloji üreten ülkeler, bu hediye ile gelişir süpergüç olur. Bilim ve teknoloji üretemeyen ülkeler ise, bilimsel masallarla uyutulan sömürgelere dönüşür.

Bilim dünyamız, ne yazık ki bu iki ayaktan yoksun. Patent ve teknolojiye dönüşen bilimsel araştırmamız var mı? Kilitlenen sorunları çözecek bilgi ve teknolojiyi kim üretiyor? Milli gelirin ne kadarını bilim ve teknolojiden kazanıyoruz? Kendi aşı ve ilacımızı üretebiliyor muyuz? Kendi yaşamsal sorunlarımızı çözmeye yönelik araştırmalar yapamıyoruz. Bu yüzden kötü kader yakamızı bırakmıyor. Bu yüzden her çeşit sosyal ve bedensel hastalıklardan telef oluyoruz. Bu yüzden her çeşit kriz bizim kaderimiz olmuş.

Bilimsel yayın kalitesi yönünden 1981 - 1999 yılları arasında en çok atıf alan araştırmacı sayısı: İsrail için 44, İngiltere için 350, ABD için 3572 iken ülkemiz için maalesef sadece bir kişi. Bilimsel araştırmaların teknolojiye aktarılması ve teknolojik gelişmenin doğrudan ölçüsü olan milyon kişiye düşen patent sayısı ise ülkemiz için ne yazık ki sıfır. Yeni rakamlar da farklı değil. 27 bin makale basılıyor, patent sayısı 85. Buna Zihn-i sinir projeleri de dahil. İsrail'de 4 bin civarında makale basılıyor, patent sayısı 1.500. Gelişmiş ülkelere göre alınan patent ve proje sayısı ile bilimsel araştırmaların teknolojik üretime dönüşme oranı bile bilim dünyamızın ne kadar kısır olduğunu gösteriyor.

Ülkemizin sorunlarını çözen, kötü kaderini değiştiren düşünce, bilgi, araştırma ve projeler üretemiyoruz. Gecekondu üniversiteler diplomalı işsiz yaratmaktan başka bir işe yaramıyor. Gösterişli binalar ve dev kampüsler ise dünyanın en iyi üniversiteleri arasına girmeye yetmiyor. Düşünen ve sorgulayan yetenekli çocuklarımızı bir servet ödeyerek gönderdiğimiz şaşalı okullar, insanımızı bilimsel düşünemeyen bir topluma dönüştürüyor. Bu nasıl sistem ki, seçmen sayısını veya depremde ölenlerin sayısını doğru saymayı bile öğretemiyor. Göl olacak bölgeye havaalanı yapanlar, bizim üniversitelerimizde yetişiyor. Bilim dünyamız, keşfetmek ve üretmek yerine, ithal edilen ayfonlarla, aypedlerle gösteriş yaparken, Apple trilyon dolara koşuyor. Üniversiteler, sarımsağın Çin’den ithalini bile sorgulamaktan aciz dünya vatandaşı yetiştiriyor. Batı dünyası onbinlerce ilaçla trilyon dolarları cebe indirirken, keşfettiğimiz bir molekül bile olmayışı bilim dünyamızın hali pür melalini çok güzel özetliyor. Başka söze gerek var mı?

Teknoloji üretemeyen, yaşamsal sorunlarımızı çözemeyen bilimsel anlayışımız ne işe yarıyor? Başkalarının ekmeğine yağ süren araştırmaların bize ne faydası var? Sadece makale yayınlamakla, atıf almakla sorunlarımız çözülmüyor. Nerede kendi sorunlarımızı çözen araştırmalar? Nerede kendimizin ürettiği teknolojiler? Nerede projeler? Nerede patentler? ABD’ de geçtiğimiz yıl 600.000 patent başvurusunun 100.000 ‘i patent alırken, bizler komik bir şekilde parmaklarımızı sayıyoruz. Doçentlik, profesörlük gibi akademik ünvanların kazanılması bile yabancı dergi editörlerine bağımlı. Tüm sistemin baştan aşağı değişmesi gerekiyor.

BİLİM VE TEKNOLOJİDE VESAYETİN SONUCU : BİLİMSEL MANDACILIK

Her yıl milyarlarca doları ilaca, aşıya, tıbbi teknolojiye harcıyoruz. Her yıl l 50 milyar doları enerjiye harcıyoruz. 30 milyar doları nükleer enerjiye, son10 yılda 250 milyar doları GSM hatlarına ve cep telefonuna harcayabilirsiniz. Paranız yoksa kredi de verirler. Uslu çocuk olur, modern sömürge düzenine uyarsanız mesele yok. Ancaaaak, bunları ucundan kıyısından ben yapayım derseniz, küresel sopayı yersiniz. Hele hele GÖKTÜRK uydusunu yaparak uzay teknolojisinde biz de varız derseniz, sokakları bile dar ederek sizi terbiye ederler. İran gibi daha da ileri giderseniz başınıza nükleer bile düşebilir. Nükleer ve uzay alanında ben de varım derseniz, her türlü saldırıyı göze almalısınız. Promosyonlarla, burslarla, küresel cukkalarla işleyen sistemin medyadan siyasete kadar uzanan elleriyle sizi evire çevire döverler. Bilim adamlarınızın kafası kesilir, can güvenliği tehlikeye girer. Anarşi, terör ve krizle tehdit edilir, vazgeçmek zorunda kalırsınız. Sonra da bir İHA için başkalarına muhtaç olursunuz. Daha düne kadar, uçakların modernizasyonunu kim yapıyordu?

 

Çağımızda bilim ve teknoloji ürettiğiniz kadar özgür ve bağımsızsınız. Yoksa boynu bükük zavallı olursunuz. Daha önce söylenmiş bir sözü değiştirerek konuyu özetleyelim : Bilim ve teknoloji, bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen ülkeler uçar ve özgür olur. Uçamayan ülkeler ise tavuk olur, başkasının eline bakar.  Tavuk ülkeler, önüne atılan yemi gagalarken yumurtalarının alındığını farketmez, sömürge olur. Tek kanat ise uçmaya yetmez.   

 

Bilimsel mandacılık; kendi yaşamsal sorunlarımızın çözümünü dışarıdan beklemektir. Marmara denizi fay hatlarını incelemek üzere sismik araştırma yapacak 40 milyon dolarlık bir gemi için, dünyanın 18. ekonomik gücü olan ülkemizin yabancılara avuç açması, birbiriyle didişen bilim dünyamızın iflas ettiğinin belgesi değil mi? Soykırım yasası çıkaranlar bizi depremden koruyacak(!) Bilimsel ve teknolojik vesayet altındaki ülkeler, yaşamsal sorunlar karşısında çözüm üretemez, ne yapacağını şaşırır, başkasının ağzına bakarak kopya çekmeye çalışır. Bilimsel ve zihinsel işgalin kafamıza geçirdiği esas çuval, felaketler karşısında bocalama ve çaresiz kalmadır.    

 

BU DEVRİMİ KİM NASIL YAPACAK?    

 

Tabii ki halkın seçilmiş temsilcileri. Kördüğüm haline gelmiş sistem, yabancının ekmeğine yağ sürer hale gelmişse, bu sömürüyü, yabancının kucağına itilen halkın eli kolu bağlı seyretmesi beklenemez. Heron'dan Patriot'a başkasının ipiyle kuyuya inemeyiz. Özerklik, parayı veren halka aittir. Yoksa ki halkın paralarını, hesap vermeden çarçur etmek değildir. Bilim ve teknolojik hedefleri, stratejiyi ve yöntemi, yine parayı veren halk koyacaktır. Bu kuralı beğenmeyen özel üniversitelere gidebilir. Aydın ve bilim dünyamız, bu acı gerçeklerle yüzleşmelidir. 

Üniversiteler, düşünce kuruluşları ve strateji merkezleri hangi sorunları çözen ulusal bilgi üretiyor, bunları kim nasıl uyguluyor? Sonuç ne? Bu yeterli mi? Kötü kaderimiz değişiyor mu? Eksik olan nedir? Üniversiteler, bilim ve teknoloji savaşını kazanacak, yaşamsal sorunları çözecek araştırmaları akıl eden, planlayan ve yöneten akla dönüşmelidir. Kötü kaderimizi değiştirecek olan bu beyin naklini yapmadan, bilim ve aydın dünyamızı bitkisel hayattan kurtarmak mümkün değil.

Aşıdan ilaca, bilişimden uzay teknolojisine, enerjiden yeraltı kaynaklarımıza kadar hayati alanlarda araştırmalar yapacak silikon vadisi benzeri ‘Bilim ve Teknoloji Merkezleri’ kurulmalıdır. Patente, projeye, üretime ve teknolojiye dönüşmeyen, kaynakları tüketen palavra araştırmalara son verilmelidir. YÖK, sanayi, bilim ve teknoloji işbirliğini organize etmeli, tüm eğitim ve öğrenim kurumları bu hedefe göre düzenlenmelidir. Bu devrimi yapmamız halinde, Türkiye kısa sürede dünya devi olacaktır. Aksi halde milyarlık bütçeleri, bu amaçtan yoksun üniversitelere harcamak, bilim ve teknolojide kastrasyon anlamına gelir.

Eğitim, öğrenim sistemini, üniversiteleri ve ülkemizi bilim ve teknolojide mandacılıktan kurtaracak bu savaş, tüm savaşların anası. Bu savaşı ya kazanacağız, ya da sömürge olacağız. Ya enerji, aşı, cep telefonu… gibi cari açığı azaltacak on konuda bizi dünya devi yapacak üniversite ve sanayi ile integre ‘Bilim ve Teknoloji Merkezleri’ kuracağız, ya da futbol, televole, UFO ve dizilerle uyumaya devam edeceğiz. Ya tavuk ülke olup altımızdan alınan yumurtalardan habersiz başkaları için çalışacağız, ya da bilim ve teknoloji kanadını çırparak özgür ve bağımsız olacağız. Hangisini seçelim?

Bu savaşı kazanacak irade ve güce kavuşmak dileği ile gazamız mübarek olsun.

“Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamayı alışkanlık haline getirmiş milletler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, sonra da istiklal ve istikballerini kaybederler.” Atatürk.

www.kemalyesilcimen.com

 

Teknolojiye 3.7 trilyon dolar

Bu yıl bilgisayar, mobil telefon ve yazıcılara 700 milyar dolara yakın harcama yapılması öngörülüyor. Gartner araştırma şirketinin raporuna göre geçtiğimiz yıl yapılan 3,6 trilyon dolarlık yatırım, yüzde 4,2 artışla 3,7 trilyon dolara ulaşacak. Donanım, yazılım, bilgi teknolojileri servisleri ve telekomünikasyon pazarından oluşan rakam, küresel ekonomik tedirginliğe rağmen yine de bilgi teknolojilerine olan yatırımın artarak süreceğini gösteriyor. Raporda bu yıl bilgisayar, mobil telefon ve yazıcılara 650 milyar dolardan fazla para harcanacağı öngörülüyor.

A.A.

 

TÜM YAZILAR İÇİN ALTTAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ

 

 

 



Bu yazı 2,128 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    7,310 µs