En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
14 Aralık 2011

BİLİMİN İKNA GÖREVİ YOKTUR



www.kemalyesilcimen.com

 

Diğer yazılar için aşağıdaki kutuyu tıklayınız

Herkes, uzman doktorların tedavi ve önerilerini aklınca araştırır ve kafasına göre takılırsa, nasıl bir kaos olur?

Bilimin insanları ikna etme gibi bir derdi yoktur. Bilimi servis eden uzmanların da hastaları ikna etme gibi görevleri yoktur. Doktorlar politikacı değil ki halkı ikna etsin. Görevleri bilimi tebliğ etmektir. Ancak doktorlar ve uzmanlar dahil herkesin, bilimden anladığı farklı olabilir. Bu nedenle bilim üreten ülkelerin ciddi bilim kurumları (AHA, ESC), bilimsel sonuçları bilimsel rehberler halinde özetler ve her yıl bu rehberleri bilimsel gelişmelere göre yeniler. Doktorlar da gri alanlar hariç, ihtilafa düşmeden bu rehberleri ülke koşullarına göre hastalara servis ederler. Tedavilerde teklif vardır ama ısrar yoktur. Hastayı ikna etme malpraktistir ve suçtur. Doktor, hastanın özgür iradesini etkileyemez. Ancak herkesin anlama düzeyine göre izah etmesi gerekir.

Bilimin uzmanları, yılların tecrübesi ve bilgisiyle hastalara yardımcı olmak için çırpınırken, hastalıkla ilgili hiçbir uzmanlığı, deneyimi ve bilgisi olmayanların, konuyu güya araştırıp kendi kafalarına göre takılmaları yeni bir moda. Ülkemizde bilimsel değerlendirme dersi okutulmadığı için insanlar, bilimsel bulguları ve sonuçları değerlendiremez. Aynı konuda birbirine zıt sonuçları olan iki ayrı araştırma makalesini anlayamaz ve bir uzmanın  izah ve yardımını ister. Ancak eğitimle kazanılan bu yetenek yoksa, örneğin kişi metanaliz, güven aralığı… gibi bilimsel konuları bilmiyorsa sonradan öğrenmesi zordur. O zaman ne yapacak? Uzman doktoruna güvenecek, başka yolu yok. Tıbbın gri alanlarında ise, ikinci hatta üçüncü uzman görüşü alacak. Ya da bizde olduğu gibi hiçbir bilimsel temeli olmasa da bitkisel takılacak.

Çağımızın bilimsel tıbbında, tedaviyi kanıta dayalı tıp belirler. Kanıta dayalı tıbbın özeti ise bilimsel rehberlerdir. Amerika ve Avrupa Kalp Birliği rehberleri TKD tarafından ülkemize uyarlanmıştır. Bilimi üreten de, rehberleri yazan da onlar olduğu için gururumuza dokunsa da bunu kabul edelim. Ya da bilim üretelim, rehberleri biz yazalım. Bilelim ki biz sadece bilimi, üretenlerden bedavaya aşırıyoruz. Bir de bizi ikna etsinler diye tutturmayalım. Adamların bizi ikna etmek için ne mecburiyetleri var? Hem adamların bilgisini aşıracağız hem de bizi ikna edecekler. Kafadan icat çıkarıp halkın kafasını da karıştırmayalım. 

Halkımızın şimdiye kadar böyle bir derdi yoktu. Verilen ilaçları şifa niyetine içerdi. Şimdi halkın kafası karıştı ve artık hastalar ilaçlarını almıyorlar. İlaçların yan etkisi var diyorsanız, yan etkisi olmayan bir şey söyleyin onu yazalım. Yarar-zarar kavramını bilmeyen bir toplumda, yan etki lafı bile kafa karıştırır.

Bilenlerle bilmeyenler, konunun uzmanı olanlarla olmayanlar hiç bir olur mu? Sayın Bakanımız zaten konuya açıklık getirdi. Hastaların gittiği uzman ne derse o olacak. Gerisi tedaviyi bozar. Hastalar ise bundan sonra kimin tedavi edeceğine inanıyorlarsa ona gidecekler ve onun söylediklerini yapacaklar. Başka türlü işin içinden çıkamayız. Uzmanın yazdığı ilacı ve verdiği tedaviyi beğenmiyen, o zaman doktora niye gider? Canının istediğini yapar, istemediğini yapmazsa tedavi binası çöker, hasta da doktor da bu enkazın altında kalır. Bilime ve bilimsel rehberlere sırtını dönen de, inkar eden de, yanlış anlayan da sonucuna katlanır. Çağımız bilgi ve algı çağı. Yanlış yöntemi kullanan kaybeder. Algısı yanlış olan da kaybeder. O zaman doktorumuzun önerilerine harfiyen uyalım.  

Konunun gazetecilik açısından araştırmaya değer yönü aşağıdaki rakamlardır. 2008 yılında muayene olan hasta sayısı 6 yıl öncesine göre % 500 artarak 500 milyon hastaya ulaşmış. Bu dönemde İlaç tüketimi % 300 artarken hasta sayısı azalacağına % 500 artmış. Sağlığa harcadığımız para ise Sosyal Güvenlik Kurumu 2011 verilerine göre, son 9 yılda 8 kat artmış. Burada bir çelişki yok mu?

Peki bunca ilaca, tedaviye, astronomik sağlık harcamalarına rağmen tedavide başarılı olabiliyor muyuz? Ne yazık ki akıntıya kürek çekiyoruz. Hipertansiyon tedavisinde başarı oranımız maalesef çok düşük. En modern tansiyon ilaçlarını kullanmamıza rağmen tedavide başarı oranımız maalesef % 14. Büyük çoğunluk olan % 86 hasta ise çaresiz. Aynı durum kolesterol ilaçları içinde geçerli. Hedef değerlere ulaşmada başarı oranı çok düşük. Hipertansiyon tedavisi ile kalp yetersizliği gelişiminin % 50 azalması, kalp krizi geçirmiş hastalarda ise %80 azalması gerekirdi. Halbuki azalması gereken Kalp yetmezliği oranı HAPPY isimli araştırmaya göre, dünya ortalamasının 3 katına çıkmış, yani dünya ve olimpiyat şampiyonu olmuşuz haberimiz yok.

ABD’de 30 yıl önce günümüze göre % 400 fazla olan kalpten ölümler ve kalp damar hastalıkları, son 30 yılda yapılan önleyici sağlık çalışmalarıyla azalırken, ülkemizin kötü kaderi bunca para, hastane, doktor ve ilaca rağmen neden azalmıyor ve neden artıyor? 30 yıldır önlenebilir hastalıklardan pisipisine milyonlarca insan neden ölüyor? Bu önlenebilir felaketi ve çözüm yollarını kim araştıracak? Üniversiteleri kim harekete geçirecek? Finansmanı kim sağlayacak? İlaç firmaları mı? Son derece ciddi konulardan bahsediyoruz. Medya, neden bu konuda duyarsız?

www.kemalyesilcimen.com

 

Diğer yazılar için aşağıdaki kutuyu tıklayınız

 



Bu yazı 1,686 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    5,032 µs