En Sıcak Konular

Dr.<br />Kemal Yeşilçimen


Dr.
Kemal Yeşilçimen
25 Temmuz 2010

HASTA TOPLUM OLUYORUZ



 

Son 40 yılda hastaneye yatan akciğer kanserli hasta sayısı 43 kat artmış. Nereden nereye... Eğer bilimden ve bilgiden nasibimizi alsaydık, bu % 4300’lük artış yerine tersine azalma olurdu. Bu kafayla gidersek kanserli hasta sayımız 2020 yılında 10 milyonu aşacak ve kanserden ölümler kalpten ölümleri sollayacak. Astım ise Türkiye'de 5 milyon insanı etkilerken, hastaların çok az bir kısmında yıl boyunca tam kontrol sağlanabiliyor.    

Batı ülkelerinin yaptığı gibi hastalık üreten bataklığı kurutmak yerine çevre kirliliği yoluyla sağlık sorunlarına yol açtığı için Avrupa'dan ülkemize kaydırılan kirli sanayiyi gelişme zannediyoruz. Yaratılan istihdam ve kazanç, yol açtığı hastalıkların ilaç parası bile değil. Bu oyunu idrak eden beyin hücrelerinden mahrum bulunuyoruz.  

• Hipertansiyon, koroner arter hastalığı, kalp yetmezliği, diyabet ve şişmanlık adeta salgına dönüşmüş. 17 milyon kişi hipertansiyon hastası, çoğunun bundan haberi bile yok. Şeker hastası sayısı hızla artıyor, şimdiden 6 milyon oldu. Hepatit B- C taşıyıcısı ise 6 milyona ulaşmış. Bu zeminde gelişen hepatit ve siroz sayısını bilen yok.

• Türk Nefroloji Derneği tarafından yapılan CREDİT isimli araştırma ise, sekiz milyon kişinin böbrek hastası olduğunu gösterdi. Yani her yetişkin 6 kişiden birisinde kronik böbrek hastalığı bulunuyor. Diyaliz yapılan hasta sayısı ve organ nakilleri çığ gibi artarken buna yol açan diyabet ve hipertansiyonu önlemede aciz kalıyoruz. Milyarlarca dolarlık faturayı ödeyen Sosyal güvenlik ise açık üstüne açık veriyor.

• Türkiye'de ruh ve akıl sağlığı da alarm veriyor.  İnanmayan varsa, gazetelere ve televizyona göz atsın veya trafiğe çıksın yeter. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün Akıl Sağlığı raporunda, 21 OECD ülkesi arasında sonuncu olduk.

Demek ki bilimin ve bilginin sadece lafını ediyoruz. Gerçek hayata yansıyan bilim değil hastalık ve cehalet. Hasta sayısı artmış, muayene sayısı rekor kırmış herkes bununla övünüyor. Sanki hasta olmak imtiyaz, tedavi olmak bir lütuf! Ne biçim bir moda, nasıl bir anlayış? Sağlıklı yaşamanın bilimsel formüllerini uygulamak neden kimsenin aklına gelmiyor? Çözüm diye dayatılan her şey, trilyon dolarlık küresel sektörü şişirmekten başka işe yaramıyor. Artan sağlık harcamalarına rağmen, toplum daha sağlıklı değil.

• Keşfettiğimiz ve ürettiğimiz ile değil, satın alıp tükettiğimiz şeylerle övünüyoruz. Asıl tükettiğimiz sağlık ve hayatımız. İlaç tüketimi % 500 artarken hasta sayısı azalacağına % 500 artmış. En modern tansiyon ilaçlarını kullanmamıza rağmen tedavide başarı oranımız bile maalesef % 20. Büyük çoğunluk olan % 80 hasta ise çaresiz.

 

• Geçtiğimiz günlerde yeni bir olimpiyat rekoru daha kırdığımız açıklandı. Madalyalar kimlere verildi bilmiyoruz. Bilinen şu : 5 yıllık sonuçları yeni açıklanan ‘Vasküler Risk’ araştırmasına göre, Türkiye’de yüksek risk taşıyan kalp damar hastalarında tedavi, önleme ve koruma yetersiz durumda. Kalp krizi ve inmeye bağlı ölümler son 5 yılda % 250 artarken, stent ve baypas ameliyatı için hastaneye yatış oranı da 2 kat artmış bulunuyor.

 

• Happy isimli araştırmaya göre ülkemizdeki Kalp yetmezliği oranı, dünya ortalamasının 3 katına çıkmış, dünya ve olimpiyat şampiyonu olmuşuz haberimiz yok. 4 milyon kişide kalp yetmezliği mevcut. Buna yol açan en önemli neden olan koroner kalp hasta sayısı ise 3 milyonu geçti. Artış hızını azaltmayı başarı sayıyoruz. Temel nedenlerden biri olan kolesterol değerleri toplumun yarısında anormal olmasına rağmen, insanlar doğal tedaviyle uyutuluyor.

 

• Önlenebilir hastalıkların yol açtığı Organ yetmezliği olan hasta sayısı son 10 yılda 5 kat artarken, bu hastaların tedavisi için her yıl 4 milyar dolar harcanıyor. Önlemek ve korumak çok daha kolay, ucuz ve mantıklı olmasına rağmen milyarlarca doları da organ nakilleri için harcayacağız.

 

 Bunca bilimsel ve teknolojik ilerlemeye rağmen hasta sayısı azalacağına artıyor. Ne bilimsel ve teknolojik ilerlemeler, ne mahalle aralarına kadar yayılan dev hastaneler ve ne de giydiğimiz kırmızılar kötü kaderimizi değiştiremiyor. Neden acaba? Nerede hata yapıyoruz? Eksik olan nedir? Başarısızlığın nedenleri ve çarelerinden habersiz, önce hasta oluyor sonra tedavi oluyoruz. Boyun eğdiğimiz bu kaderi sorgulayacak kimse yok mu? Hasta eden yaşam tarzı yüzünden, sağlık ve hayatımız tükeniyor. Bilim dünyamız ve aydınlarımız bu kötü kader için ne diyor acaba?

• Düşünce ve idrak alanında da ciddi sorunlar yaşıyoruz. Bilimsel düşünce yerine inşa edilen biat ve itaat anlayışı yüzünden söylenen her şeye inanıyoruz.  Domuz gribinde bile ne yapacağımızı şaşırdık. Doktorların ve aydınların yarısı, aşı konusunda kararsız. Zihinsel işgal beyinleri işlemez hale getiriyor.  En büyük felaket bu !

• Alkol tüketiminde dünyanın parlayan yıldızı olacakmışız. Peki oluyor muyuz? Medyanın üstün gayretleri ve tam sayfa reklamlarıyla çocuklar bile alkole özendirilirken, içki tüketimi 2008 yılında % 20 artmış bulunuyor. Şarap tüketiminde  ise % 66 artışla tarihi bir rekor kırdık. İçki tüketimi bu kadar hızla artan başka ülke var mı? Avrupa Birliği alkole karşı tarihinin en büyük savaşını açarken, alkole vergi indirimi yaparak içki tüketimini artırmak ve yabancı şirketleri korumak bize düşüyor. Alkolizme sürüklenen bu toplumu kim koruyacak?  Alkolün yol açtığı hastalıklar ve sosyal felaketleri, olmadan önlemek aklın ve bilimin gereği değil mi?  Toplumu alkole alıştırdıktan sonra alkol bağımlılığını tedavi merkezleri açmanın mantığı ne?

• Sigara, alkol ve bunların yol açtığı sorunlara ödediğimiz 50 milyar dolar, sağlığa harcadığımız parayı çoktan geçiyor. Yani kendimizi hasta etmek için harcadığımız para, tedavi için harcadığımızdan daha fazla. Sosyal Güvenlik Kurumu bu konuda ne düşünüyor acaba? Sigara, alkol ve pisboğazlığın sonucu ortaya çıkan sağlık harcamalarını, sağlığına dikkat edenlerin primlerinden karşılamak akla, mantığa, hukuka uygun mu? Hastalık faturalarını sağlığa zararlı maddelerin fiyatlarına ekleyerek faturayı, bunları kullanan özgürlük şampiyonlarına ödetmek gerekmez mi? Sigara yasağına hala tepki gösterenlerin sağlık harcamalarını biz niye ödeyelim?  Hakları varsa, kendilerini zehirleyen şirketlerden alsınlar.

• Bizi hasta edenler, vergi indirimi dahil her türlü yöntemi zorlarken, bilim dünyamız kuyruğu peşinde koşan kedi gibi sonuçlarla boğuşmaktan yorgun. Daha sigara ve alkol olayını bile çözemedik. Hastane acil kapılarında ve restoranlarda insanlar fosur fosur sigara içerken, alkole bağlı cinayetler, adli olaylar, trafik kazaları canlarımızı yakarken biz neyi tartışıyoruz? Sebepleri yok etmek, hastalık üreten bataklığı kurutmak kimsenin işine gelmiyor.

• Marmara gibi insandan yoğun bir bölgeye Avrupa’nın en kirli sanayisi kaydırılır ve bir çevre felaketi yaşanırken sessiz ve çaresiz kalıyoruz. Brezilya'ya çimento ihraç ediyoruz masalıyla toplum uyutuluyor. Brezilya çimento üretmeyi bilmiyor mu? Dünyanın öbür ucuna mazot tüketmenin mantığı ne?

• Mazot bile olmayacak yanmış yağlar, yemeklerde kullanılır veya denizlerimize dökülürken seyrediyoruz. Deniz analarından denize giremediğimiz zaman aklımız başımıza geliyor ama sebepleri göremiyoruz.

• Genetik yapısı değiştirilmiş gıdaları AB ülkeleri yasaklarken bizler ne yediğimizi bilmiyoruz. GDO'lu gıdalardan hem şikayet eden hem de afiyetle yiyen başka ülke var mı? Sonuçta ne mi oluyor? Kısırlık nedeniyle tüp bebek merkezleri moda olurken, artan sağlık harcamalarına rağmen hastalıklar azalmıyor tersine hızla artıyor, hasta toplum oluyoruz.    

• Sağlığa ve çevreye zararlı bu ürünleri bize uzaylılar mı yediriyor? Sel baskınlarından zehir saçan fabrikalara kadar bizi felakete sürükleyen kararları uzaylılar mı alıyor? Neden ağlaşıp duruyoruz? Bunların sağlığa ve topluma zararlı etkilerini önlemek için neden birşeyler yapamıyoruz?  Ve neden aklın ve bilimin gereğini yapmaktan aciz durumdayız?  Nerede ahkam kesen aydınlarımız ve bilim adamlarımız?

İnsanlar bu dünyanın sorunları altında ezilirken, toplum öbür dünyanın ayrıntıları ve televoleyle oyalanıyor, uyutuluyor. Tehlike ve felaketleri algılayan beynimiz başkalarının kontrolüne geçiyor. Kansız ve vicdansız bir savaşın kurbanı oluyoruz.    

• Yaşam tarzı denilen kirlenmiş akvaryumda ekonomik, sosyal, ahlaki her çeşit hastalığın dipsiz bataklığında çırpınan kadersiz bir toplumun acı hikayesi  bu !     

• Sorun özgürlük sorunu, çözüm ise bilim ve akıl oyunu.     

ULUSAL AŞI ve İLAÇ MERKEZİ şart !

 

• Cumhuriyetin 10. yılı olan 1933’te 13 çeşit aşı üretip ihraç ederken, 2. dünya savaşında Amerika’ya bile aşı satarken, bugün acınacak durumdayız. Geri kalmış Doğu Avrupa ülkeleri bile kuş gribi ve diğer aşılar için araştırmalar yaparken, soykırım yasaları çıkaran ülkelere milyarlarca dolar ödemeyi marifet zannediyoruz. Biyolojik savaş riski altında olan ülkemizde, salgın hastalıkların önlenmesi ve toplumun can güvenliği için acilen zorunlu olan ‘Ulusal Aşı Merkezi’ kurmak kimsenin aklına gelmiyor.  Çünkü sinsice sürdürülen zihinsel savaş, beyinleri uyuşturup  teslim alırken biyolojik savaşı  idrak edenlere  ‘komplocu’ diye saldırıyor. Klasik savaş yöntemlerine göre eğitilen orduların, acilen bu karanlık savaşa hazır hale gelmesi gerekiyor. Aksi takdirde toplumun ruhsal, zihinsel, sosyal ve bedensel varlığını korumak mümkün değildir.

 

• Dünyayı sarsan salgınların bize de bulaşması halinde can güvenliğimizin sigortası olan aşı ve ilaçlar için, soykırım yasaları çıkaran ülkelere yalvarmak istemiyorsak, acilen ‘Ulusal Aşı ve İlaç Merkezi’  kurmalıyız. Yabancılardan ithal edilecek aşılara milyarlarca dolar ödemek ve onların planlarına açık olmak yerine çok daha az yatırımla hastalıkları önleyecek aşıları ülkemizde üretmeye yıllar önce karar verseydik şimdi dünya bizim etrafımızda dönecekti. Bilim adamlarımıza ülkemizde istihdam ve gelişme imkanı sağlamış olacaktık. Aynı durum nükleer enerji ve madencilik için de geçerlidir. Satın aldığımızla değil keşfettiğimiz ve ürettiklerimizle ne zaman övüneceğiz? 

 

Kaynak

Yeşilçimen K: Hastalık Üreten Yaşam Tarzımız Nasıl Değişir. Hayy kitap, 2006

TÜM YAZILAR İÇİN ALTTAKİ KUTUYU TIKLAYINIZ

 

 



Bu yazı 1,548 defa okundu.






Yorumlar

 + Yorum Ekle 
    kapat

    Değerli okuyucumuz,
    Yazdığınız yorumlar editör denetiminden sonra onaylanır ve sitede yayınlanır.
    Yorum yazarken aşağıda maddeler halinde belirtilmiş hususları okumuş, anlamış, kabul etmiş sayılırsınız.
    · Türkiye Cumhuriyeti kanunlarında açıkça suç olarak belirtilmiş konular için suçu ya da suçluyu övücü ifadeler kullanılamayağını,
    · Kişi ya da kurumlar için eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi ya da kurumlara karşı tehdit, saldırı ya da tahkir içerikli ifadeler kullanılamayacağını,
    · Kişi veya kurumların telif haklarına konu olan fikir ve/veya sanat eserlerine ait hiçbir içerik yayınlanamayacağını,
    · Kişi veya kurumların ticari sırlarının ifşaı edilemeyeceğini,
    · Genel ahlaka aykırı söz, ifade ya da yakıştırmaların yapılamayacağını,
    · Yasal bir takip durumda, yorum tarih ve saati ile yorumu yazdığım cihaza ait IP numarasının adli makamlara iletileceğini,
    · Yorumumdan kaynaklanan her türlü hukuki sorumluluğun tarafıma ait olduğunu,
    Bu formu gönderdiğimde kabul ediyorum.





    Diğer köşe yazıları

     Tüm Yazılar 
    • 4 Mart 2024 NASIL ÖZGÜR OLURUZ ?
    • 13 Ekim 2023 GÜCÜ DOĞURAN TEKNOLOJİK AKILDIR
    • 27 Eylül 2023 ÇARE SİZSİNİZ 2008
    • 17 Temmuz 2023 NEDEN BÖYLEYİZ?
    • 20 Nisan 2023 GÜCÜN KAYNAĞI NEDİR? - 2016
    • 14 Şubat 2023 BİLİMDE KANITIN GÜCÜ
    • 8 Şubat 2023 SÖMÜRÜ VE YOLSUZLUK KADER Mİ?
    • 4 Mayıs 2022 YAŞAM TARZIMIZ NEDEN DEĞİŞMELİ?
    • 12 Mart 2022 HEKİMLİK ÖLDÜ, YAŞASIN DOKTORLUK !
    • 11 Ekim 2021 TÜM SORUNLARIN ANASI
    • 10 Ekim 2021
    • 9 Ekim 2021 ASIL PANDEMİ BU !
    • 8 Ekim 2021 POSTMODERN SÖMÜRÜ
    • 7 Ekim 2021 EĞİTİM NASIL OLMALI?
    • 1 Ekim 2021 YÜZ YIL SONRA...
    • 20 Ağustos 2021 GERÇEK ÇÖZÜM BU
    • 11 Ağustos 2021 KÜRESEL SAVAŞI KİM KAZANACAK?
    • 10 Ağustos 2021 SOSYAL OLAYLARDA BİLİMSEL YAKLAŞIM NASIL OLMALI?
    • 27 Haziran 2021 ASIL PANDEMİ BU
    • 6 Haziran 2021 ÇEVRE SAVAŞI

    En Çok Okunan Haberler


    Haber Sistemi altyapısı ile çalışmaktadır.
    6,692 µs